Diyelim ki, beş para tasarruf yapamamış bildiğin az bir maaşa kanaat eden sıradan biriyim. Diyelim ki, yaşadığım şehri benden ala bilen yok; gecenin yarısını da bilirim yaşadığım şehrin, sabaha karşı dördünü de. Merdiven altı sohbetlerine tanığım ben, üst düzey toplantılarda beklenen isim olamasam da. Diyelim ki, tek derdim yaşadığım şehrin irili ufaklı esnafı. Bilirim neyi, ne kadara alır satar, ne kadar kazanır, ne kadar zarar ederler. Diyelim ki, sıradan bir ailenin ortanca çocuğuyum. Her birinin bir derdi vardır küçük sevilir, büyük sayılır. Ortanca derde devadır, tecrübe taa küçüklükten başlar; ortanca çocuklarda. İstanbul gecelerinde boy göstermesini bilmem ben. Pamuk tarlasında çalışan esmer çocuğun okul özlemini bilirim bak. Dünden kalan ekmeği taze çıkmış gibi yediririm çocuklarıma çünkü 74 çeşit yemek çıkan davetlerde hiç bulunmadım ben. Aza kanaat etmesini bilirim ben; yurdumun geri kalanı gibi. Annemin eli hamur kokar, kışa açmıştır yufkasını. Başörtüsü marka değil diye vekil olamam mı ben? Havası gibi sertti babamın elleri. Yumuşacık ellerin olmazsa vekil olunmuyor mu ki! Çok çalışırız biz ondan geniş geniş ahkam kesmelere pek vaktimiz olmaz bizim, kapı komşumuzu ayırmaya, karşı komşumuzu kayırmaya ihtiyacımız yok bizim. Herkesin evinde pişen bir çorba o da ihtiyaç halinde bölüşülür ki ilk krizde diye vekil olunamaz mı ki! Ayrışmadan paylaşılınca, yakınındaki kişinin derdini bildikçe, ideoloji diye diye insanı insana kırdırmayınca vekil olunamaz mı ki! Ben yoklukla büyüdüm diye vekil olamam mı şimdi. Halkın ta kendisi fakirinden olurken vekili fakir olamaz mı ki! Bunu beğen:Beğen Yükleniyor...