Bazen kendi memleketim olduğu için işi abarttığımı düşündüğüm oluyor ama bugüne kadar bölgede görebildiğim en özgün geleneklere ve toplumsal yapıya sahip olan bir yerdir Şanlıurfa. Özelliklede bölgede onca tahrip edici etkiye sahip projelerin varlığına rağmen kendi duruşunu ve tarzını korumayı başarmıştır. Sanıyorum ideolojik çalkantılara kolayca kapılmamasına neden olan asıl şey kelimenin tam anlamıyla çok kültürlü bir merkez olmasındandır. Her bir etnik unsur hem kendi temel özelliklerini otonom bir şekilde devam ettirir hem de öteki ile birlikte olmayı büyük bir zenginlik olarak görür. Her bir kültürün en özgün özelliklerinin burada hala yaşıyor olması onun dejenerasyona karşı direncini devam etmesinde büyük katkı sağladığını düşünüyorum. Kürtlerdeki musiki geleneğinin en güzel örnekleri buradadır. Türklerinki de buradadır ve belki Arapların ki de. Kürtlerin dengbej geleneği hala devam etmekte ve bu milletin tarihi ve düşüncesi, geleneği ve ilişki biçimi, aile yapısı ve inançları, aşkları ve hayalleri bu destanlarda saklıdır. Her destan size bir kapı aralar. Oradan bu kavmin ruhuna dokunabilirsiniz. PKK’nın belki de nüfuz edemediği tek alandır. Dolayısıyla da ideolojik ve faşist duygulara kurban edilmemiş bir alandır halen dengbejlik geleneği. Bu alanı çok önemsiyorum zira bu kültüre düşman bir proje olan PKK ideolojisi bütün girişimlerine rağmen bana burayı dejenere edemedi. Birkaç deneyimleri oldu ama başaramadılar. Söz gelimi silah zoru ile kimi dengbeje PKK’yı ve onun ideolojisini, lider kadrosunu konu edinen destanlar söyletmeye çalıştılar. Bizim yörenin en meşhur dengbeji olan Baqi Xıdo’ya Öcalan’ın yakalanması üzerine silah zoruyla bir destan söyletmeye çalışmışlar tabi adam bir türlü tutturamıyor. Belli ki vazgeçilmesinin bedelinin ağır olacağı korkusu ile övücü sıfatlardan müteşekkil cümleleri makamla söylemenin ötesine geçemiyor. Oysa Baqi, Bemal ile, Delal ile, Dılo ile Avni ile ve tabi ki Derwêş-é Evdi ile bilinir. Bu destanlardan dünyaya açılan binbir pencere vardır. Bu kadar geniş bakan birisinin tek amacı ideolojik bir derebeylik kurmak isteyenlerin peşinden gitmesi kolay olmaz herhalde. Bemâl bize aşkı öğretir, Delâl aşkın cilvelerini, Dılo, yüreğin zapt edilmez atışlarını, Avni kahramanlığı anlatır. İllaki Derwêş hepsini içerir. Aşk var, kahramanlık var, ihanet var ve aynı zamanda kavuşamama var. Sevdiği için ölüme gitmek var, sevdiğinin gururunu okşamak için ölmeyi göze almak var. Bu hikayeyi kim bilir kaç kez dinlemişim bilemiyorum ama her seferinde yeni bir ifade, yeni bir sosyoloji ve yeni bir tarihi gerçeklik öğrendiğimi söylersem abartmış olmam. Malum, Urfa yöresinin Mılan aşiretine karşı Arap aşiretler harp ilan ederler. Büyük bir cenk olacağı önceden bellidir. Agitler (yiğit savaşçılar) kılıçlarını bilemiş, atlarının kuyruğunu bağlamış zırhlarını kuşanmışlar ve reislerden gelecek taktik ve savaş emirlerini bekliyorlar. Mılan aşiret reisi Temir Ağa, aynı zamanda Kürtlerin lideridir de. Yapılan savaş hazırlıklarını haber alınca maiyetinde, yöresinde bulunan tüm beyleri huzura davet eder. Hepsini özel ağırlar, ikramlarda bulunur. Kurbanlar kesilir, yemekler ikram edilir. Ve sonra sıra kahve ikramına gelir. Kahve ikram edilirken Temir ağa söz alır. Yaklaşmakta olan savaştan söz eder. Bu kahve ucuz değildir. Kanlı bir kahvedir. Her kim ki bu kahvenin fincanını kaldırırsa o bu cenge gitmeyi kabul etmiş olur. Bunu yapabilen varsa buyursun. Bu cengi durdurabilecek bir kahraman varsa çıksın gelsin. Ama bilesiniz ki ben savaştan sonra zafer kazanan yiğidi kendine yaren seçeceğim ve aynı zamanda dünyalar güzeli olan kızım Edulê’yi de ona nikâhlayacağım. Edulê’nin çeyizi hazırdır. Gelinliği üstündedir. Tabi güzelliği ile şöhretli olan paşanın kızına pek çok kişi romantik bir bağlılık içindedir. Buna rağmen hiç kimse hem aşkını beyan etmeye cesaret edemez hem de savaşı göze alamazlar. Derwêş de aşık Edulê’ye. Tam da onun olduğu cemaatte Temir Ağa konuyu açmıştır. Kahve dolaşır, kimse kanlı fincanı kaldırma cesaretini gösteremez. Kadınların erkekleri cesaretlendirmek için zılgıtları da işe yaramaz. İhtiyar kadınların erkeklerin erkekliğine hakaret etmeye başlamasına dayanamayan Derwéş fincanı kaldırır ve bir dikmede kahveyi içer. Rivayete göre üç gün boyunca kimse cesaret edemez fincanı kaldırmaya. Cengin önüne geçmek isteyen Agit kimse o aynı zamanda Edulê’nin de eşi olacak denilir. Derwêş arkadaşlarına bakar, gururuna dokunan bu atmosferde cenge gidişi kabul eden kahve fincanını bir tek o kaldımıştır. Cemaat mütereddit. Derwêş kaygılı. Edulê ürkektir. Hikaye uzun, Derwêş aslında bir Ezidi, birlikte olduğu insanların onurunu kurtarmak adına, sevgilisinin gururunu okşamak adına, sevdiği için hayatını feda edebildiğini göstermek adına bu cengi kabul etmiştir. Edulê’nın gözü yaşlı bakışlarına ve vazgeçirme ısrarına aldırmaz. Yiğitliğin gereği yapılacaktır. Sevgilimin üzerinden yapılan bir pazarlık var ve ben bunu kendime de sana da yakıştırmam deyip bile bile ölüme gider. Giderken yalnız değildir. Sadece en samimi olduğu arkadaşları vardır. Ki Derwêş’in bu arkadaşları bütün bir coğrafyaya dostluğun ne demek olduğunu yüzyıllarca fısıldayacaklar. Kürtler için Araplara karşı cenge giden Derwêş’in yanında ölüme giden bu arkadaşları onunla birlikte bir düğüne gider gibi ölüme gitmişlerdir. Üstelik hiçbirisi de Ezidi değildir. Can siparane savaşırlar. Can ciğer arkadaşları ile omuz omuza vererek kahramanca düşmana karşı koyarlar. Çoğu ölür. Ama sonunda saldırı püskürtülür. Süvariler geri dönerler ama Derwêş yok aralarında. İşte o an Edulê için ölümdür. Sanıyorum bu destanın en acıklı sahnesidir bu: Edulê gelenlerden birisine delalimden haber var mı diye sorar? Adam senin kahramanının özellikleri nelerdir deyince orada kadının yaptığı bir tasvir var. “Benim delalimin işareti bellidir. Elbisesi melesindir, omuzundaki zırhı davudidir, onun üzerinde agani bir aba vardır. Delalın göğsünde zırhlı gözlük, belinde kemeri vardır. Delalın şalvarı felemindir, ayakkabısı kız bağıdır. Delalın kafasında sarık var, kızıl bıyıkları var, Urfa kınasıyla yakılmış, yanakları nar gibidir. Delalın kalkanı Amedidir, kalkanın ucu Adulênin örükleriyle süslenmiştir” der. Özetle, Şengallı Evdinin kına bıyıklı oğlu Derwêş’in yaptığı fedakârlığın da ona ve atalarına yapılan ihanetin de bedelini ödeyecek tarihi bir fırsat doğdu bizlere. O gün yiğitlik ve aşk adına bizim için çarpışanlar bugün zor durumdalar. Bizden eman diliyorlar, yardım istiyorlar. Dar gündeler. Türkiye bu tarihsel sorumluluğun gereğini yerine getirerek hem onlara güvenli bir koridor oluşturuyor hem de buraya gelmesine imkan tanıyor. Onlar için insan onuruna yakışacak bir ortam hazırlıyor. Bugün yarın hizmete girecek olan Kapm onlara özel olacak. Her ihtiyaçları hükümetimiz tarafından büyük bir memnuniyetle karşılanacaktır. Bu acılar üzerinden bile kendi kanlı senaryoları için rant devşirmeye çalışan eşkıyaları bu Agit’in torunları yutar mı sanıyorsunuz. Ben hep söylemişimdir, PKK ancak sivil insanlara karşı aslan kesilir. Ancak Kürtlerin en rahat olduğu coğrafyalara özel düşmanlıklar besler. Kendisi gibi eli kanlı bir örgüt görünce sessiz kalıp sivil siyasete ayar vermeye kalkışır. İŞİD bu coğrafyanın altını üstüne getirdi, mazlum insanları katlediyor, örgüt bu katliama karşı duranların başarısını kendi hanesine yazma derdinde. Onlara yapılacak olan yardımlardan kendisine pay kapma derdinde. Derwêşin torunları bu alçaklığı unutmayacaklar.
18 Ağustos 2014 Pazartesi
mazharbagli