Hayat boşluk kabul etmiyor. Hangi aile, toplum veya devlette olursa olsun hayatın
başı boş ve disiplinsiz olması anarşiyi doğurur. Onun için hayatın her alanını maddi ve
manevi kirlilikten arındırıp, adil bir uygulama yapmakla huzuru sağlayabiliriz,
Son üç yıldır Suriye de yaşanan iç savaş nedeniyle bilhassa rejim tarafından yapılan
toplu katliamları durdurmak nerede ise imkânsız hale gelmiş, güven ve huzur ortamı ortadan
kalkmış ve anarşinin her türlüsü kol gezdiğinden, bu felaketten kurtulmak isteyenler, kafileler
halinde ülkemize akın etmiş ve mülteci durumuna düşmüşlerdir.
Suriye’li kardeşlerimiz için kurulan bazı çadır kentler bir şehir nüfusu kadar
kalabalıktır. Bu kamplarda barınma, yiyecek. giyecek başta olmak üzere tüm temel ihtiyaçlar
temin etmek için çalışmalar yapılıyor. Şüphesiz ki yazın sıcağında, kışın soğuğunda çadırda
yaşamak hiç de kolay değil. Çünkü bu çadırlarda can havliyle savaştan kaçanlarla birlikte dul,
yetim, yaşlı, şehit aileleri, engelli insanlar da barınıyorlar.
Babasını kardeşini, akrabası veya başkasının ölümünü veya gökyüzünden atılan
bidon bombalarının etrafa saçtığı toplu katliamı yaşayan bu insanların psikolojileri bozulmuş
olduğundan bir rehabilite tedavisine ihtiyaçları olduğunu hatırlatmakta yarar vardır.
Suriye de ki vahşet ve olumsuzluklar birbirini kovalarken, insanlar hayatlarını
sürdürebilmek için canhıraşane bir şekilde mücadeleye devam ediyorlar.
Son zamanlar da Suriyeli çocuklar için bu kamplarda eğitim verilmesi büyük bir
hizmete vesiledir. Bu hizmet nedeniyle Suriye’li çocukların eğitimsiz kalması önlenmiş oldu.
Sağlık hizmetleri ise yirmi dört saat aralıksız yapılıyor. Sağlık ekiplerinin yükü hastaların
çoğalması nedeniyle en az iki katına çıkmıştır. Bu hizmeti eksiksiz yapmak için sağlık
personeli elinden gelen gayret ve fedakarlıktan kaçınmıyor. Mülteci olan her kes bu hizmetlerden azami olarak hükümetin aldığı kararla
imkanlardan istifade ediyor. Ancak yapılan hizmetlere rağmen her şeyin mükemmel
olduğunu hiç kimse iddia edemez. Yurdundan uzaklaşmış, her şeyini geride bırakmış bu
insanların gözleri hep yaşlıdır. Bir daha ülkenize dönmek istermisiniz dediğinizde hasretle o
günü bekliyorlar. Can ve namuslarını korumak için can havliyle ülkemize gelmişler.
Ancak Suriye’li zenginler ülkemizde bulunmaktan memnun ve onların durumu çok
daha farklı. Bunların bir kısmı işyeri açıyor veya ticaret yapıyor. Ciddi bir araştırma yapılsa,
ülkemize yüklü miktarda da sermaye getirmişler.
Suriyeli mülteci fakirlerin durumu ise vahim görünüyor. Çünkü mesleğine göre iş
bulmak veya bir iş yeri açmak imkânına sahip değiller. İş bulanlar da çok düşük ücretle
çalıştırılıyor. Bir işçinin alacağı ücretin üç veya dört katı eksik ücret alıyorlar. Bu durum bazı
vicdanı eksik olanlar için bulunmaz bir fırsat. Mültecilerin bir başka sorunu, gerekçesi ne olursa olsun ülkemize gelen insanları
kontrol etmek zorundayız. Mültecilerin tümü mutlaka bir kimliğe kavuşturulmalıdır. Kendi
ülkelerinde kimlikleri olan bu insanların burada kimliksiz gezmelerine asla müsaade
edilmemelidir. Cinayet, yaralama, gasp ve hırsızlık olaylarının Suriye’li bazı insanlar tarafından
işlenmesi halkımızı büyük ölçüde tedirgin ediyor. “yokluk mertliği bozar” diye bir tabir var.
Suriye’den gelen bir çok insan da düzenli bir hayat yaşamak, İslami ve ahlaki
değerleri muhafaza etmek istiyor. Zaten bunlar kirli işlerden azami derecede uzak durmaya özen gösteriyorlar. Hatta nasihatleriyle günahları önlemeye ve fiilleriyle de örnek olmaya
gayret gösteriyor. Bazı Suriyeli alimler de zemin bulduklarında hasbi olarak faydalı olmak
istiyor.
Ayrıca Suriye’li kardeşlerimizin sağlıklı bir iş ortamına kavuşturulması için
bürokratik kolaylığın sağlanması, hem onların hem de ülkemizin yararına olacaktır.
Suriye’ den ülkemize giriş yapan bütün vasıtaların trafik kaydı yapılmalı, her hangi
bir trafik suçu işlendiği zaman, bunu en aza indirmek için vatandaşımıza uygulanan sistem
onlara da uygulanmalıdır. Çünkü Suriyelilerin işlediği trafik suçları sadece gümrüklere
bildirilmekte ve cezai işlem yapılamamaktadır.
Madem ki Suriyeli kardeşlerimize kucak açtık, onların da her alanda insanca
yaşayabilmeleri için önlem almamız kaçınılmazdır.
Doğru ve yanlışları yan yana getirerek, yanlışları düzeltmek için gayret etmemiz
gerekiyor. Eminim ki mültecilere küçük bir konut yapmaya karar verebilirsek, halkımızın
desteği arkamızda olacak, onlara sadaka vereceğimize işe yarayan ciddi projeleri hayata
geçirmek daha faydalı olur.
Suriyeli kardeşlerimizin yerine aynı felaketi yaşasaydık, Müslüman
kardeşlerimizden beklentilerimiz neler olurdu? Bu soruyu kendimize sormamız lazım. Çoluk
çocuğuyla birlikte gayri insani bir ortamda bulunmak nasıl bir şeydir. Çünkü o felaket
ortamını ancak yaşayanlar bilir. Ne acı gerçektir ki bazıları belki Suriye’li kardeşlerimize bir
sadaka vermekten bile imtina ediyor, hatta yan gözle bakarak bunların burada ne işi var
diyenlere de rastlıyoruz. Kendimizi onların yerine koymadığımız sürece onları asla
anlayamayız.
Hatta bazı Suriyeli kardeşlerimiz yardım almayı bir zül kabul ediyor ve almak
istemiyor, bize iş verin alın terimizle çalışarak ve izzetimizle yaşayalım diyorlar.
Şüphesiz ki: her insan akıl buluğ olduktan sonra İlahi bir imtihanla mükelleftir.
Suriyeli kardeşlerimizin imtihanı ve bizim imtihanımız birbirine tevafuk etti. Elbette bazıları
bu imtihanı kaybedecek, bazıları da kazanacaktır. Çünkü feleğin çarkını döndüren Allah
bunun böyle olmasını istiyor.
Komşusu aç iken tok yatan bizden değildir diyen Hz. Peygamber (a.s.m.) Allah’n
lütfü ile bu gün ümmetin yanına gelebilseydi, acaba size böyle bir din bırakmadım demez
miydi?. Çünkü Müslümanların derdi tüm ümmetin derdi olmalıdır.
Abdulkadir İkbal