“Aşktan herşey beklenir” Çok eski zamanlarda geçiyor hikaye. Hırpani, uzun saçlı, meczup görünüşlü bir adam şehrin en güzel kızlarından birine aşık olmuş. Nereye giderse gitsin peşinden hiç ayrılmazmış. Kız sonunda bu durumdan iyice sıkılmış ve bir gün dönüp adamla konuşmaya karar vermiş. “Bir kendine bir de bana bak” demiş, “Ne istersin, hiç oluru var mı böyle bir şeyin, hem bana ne verebilirsin ki sen?”… Adam, “Param pulum yok, bir tek canım var, al senin olsun” demiş. Genç kız, “Senin canını ne yapayım ben” deyince adam, “O zaman al beni ve kölen olarak pazara çıkarıp sat, para edecek tek şeyim bu” demiş. Kızın aklına yatmış bu durum, hem para kazanacak hem de adamdan kurtulacak. Köle pazarına götürüp yüksekçe bir taşın üzerine çıkartmış adamı, başlamış müşteri beklemeye. Nihayet bir alıcı çıkmış adama ve gelip sormuş, kimdir bu diye genç kıza..genç kız, ‘benim kulam’der demez, adam düşüp bayılmış. BURASI ÇOK ÖNEMLİ Onu kendisinin kıldığı ve ’benim’ dediği için… Neyse hikaye uzun, adam yeni sahibiyle gidiyor, daha sonra kölelikten kurtulup tekrar kızın karşısına çıkıyor, kölesi olmak ve o kelimeyi duymak için. Bazı aşklar, gerçekten insana yapmak istemediği ne varsa, olmak istemediği ne varsa, kabullenmek istemediği ne varsa hepsini yaşatıyor. Şahsiyeti, mihrabı, kulluğu, ayıbını örtecek kadar giysi dışında ne varsa aşka bağışlıyor…. Kendi değerini onun tekeline bırakıyorsun…Onun yere çaldığı bir cisim, onun rezil ettiği bir meczup, onun yok saydığı bir garip, onun ezip geçtiği bir çiçek hatta ve hatta onun kurşuna dizdiği bir zavallı oluyorsun… Bunlar seni daha çok insan yapmıyor ama gerçek bir “aşık” yapıyor. Aşık olunca gönül herşeye katlanıyor. Yerin dibinde bile sana yaşama alanı sunuyor, Nietzsche’nin dediği gibi en derin denizlerde boğula boğula tek bir nefesle bile yaşamayı öğreniyorsun. Küfürünü iltifat kabul ediyorsun, hakaretini blöf, öfkesini kur, şiddetini flört…Ona artık ölü bir bedenin kurtlarla kaynaşması gibi razı oluyorsun… Krizleri fırsat görüyorsun, küsmeleri cilve, kavgaları ise sevişme…Kavramlar tek bir manada birleşiyor çünkü: Aşk! Kusurlar meziyet gibi görünüyor sonra; senin olduğu için küçük bir barınağı saraylardan güzel bulmak gibi…Bir tek ben katlanırım sana, seni benden başkası çekmez derken kahırlarını kucaklıyorsun ağırlığı seni geçmiş özürlü çocuğun gibi. Zira…Aşığın kusuruna bakılmıyor, kusur varsa zaten aşk olmuyor… Aşık olunca insan; kör olmayı, yaralanmayı, sakatlanmayı, suçlanmayı, sürünmeyi gazilikten, ölümü şehitlikten sayıyor…Çünkü insan en ağır savaşı kendisiyle veriyor, tek kişilik ordusuyla, nefis ve şeytanla işbirliği yapmış olan güçlü komutan aşkla çatışıyor. Kolay değil, hem de hiç! Böyle olunca kölelik de, köpeklik de acziyet olmaktan çıkıyor. İnsanın gelip gelebileceği en yüksek makam sevdiğinin gönlü olduğundan, fakirsen de, cahilsen de, pespayeysen de, aşk seni kahraman yapıyor…
hulyaokur