Nihayet, bir Türk filmi ile Türk yapımcılar beni güldürmeyi başardı….
Annemin vefatından(16 Kasım) sonra üç kez aldığım sinema biletini yaktım, iki kez kapısından döndüm, bir kez de salondan izlemeden çıktım.
Esasında tercihi duygusal veya drama temalı filmler üzerinde yaptığım için hatalıydım. Benim küçükken resimlerimde güldürdüğüm güneş benzeri bir yanılsamaya, ilk anda içine çekileceğim sinopsiye, uzaydan dünyaya indirebilecek ilkel bir araca, ve dünyanın pek de ciddiye alınmayacak bir yer olduğunu gösterecek mizahi zekalara ihtiyacım vardı. Ve sonunda buldum…. “Düğün Dernek” beni güldüren, gerçekle temasını bozmadan, mübalağaya kaçmadan, doğal seleksiyonları ile komedi dehası bir film olarak karşımda duruyordu. Fragmanlarda dönen, “Bu bayram ne kesiyorsuz?-“Karı, kız” esprisinin çok çok üstünde yaratıcı nükteleri vardı. Filmin en büyük süprizi ya da kralı Öztürk Serengil tiplemesine yakın bir oyunculukla kahkahalarımızı şişkinlik noktasına taşıyan Fikret yani Ahmet Kural’dı. (Bu arada Ahmet Kural bu rol için öylesine iyi bir makyajdan geçmiş ki, beyaz perdenin oyuncular listesinde Fikret’i bulmakta zorlandım)Fikret, sandaletiyle, kanserden ölen iki eşiyle, tüpçülük mesleği ile değil içindeki sevimli hayvan ile bu rolün hakkını sonuna kadar verdi.
En az izleteni var mıydı? Hayır. Rasim Öztekin(İsmail), oğlunun deyimiyle, “İkna kabiliyetinden mi, sadık arkadaş çevresinden mi bilmem” organizasyonu da, filmi de iyi çevirdi. Yolda gördüğü öğretmene, nereye gittiğini sorup, “Bizim de yolumuzun üstü haydi eyvallah görüşürüz” diye gaza basıp gitme sahnesi salonu yıktı geçirdi. Sivas şivesini en iyi kullanan Çetin yani Murat Cemcir, düğün organizasyonunun görev dağılımında; pasta, çaput ve limonata kısmını üstlenip de, sonradan kahramana nasıl dönüştü bilemiyorum. Mazbut köy öğretmeni tadındaki Barış Yıldız gibilerden hala bir kaç tane varsa onları muhafaza edelim, yok eğer kalmadıysa o zaman bu gibi filmlerde anmaya ve o tiplemeyi yaşatmaya devam edelim derim ben. Dağın tepesine kurulu evi gibi kendisine ulaşmanın yollarını gösteren Şinasi Yurtsever’in oyunculuğu bir gelinlik içine hapsedilse de, “Gelinliğimin kefemin olacağını bilmezdim” esprisi ile katılmamızı sağlayarak, bunun pek de kötü bir fikir olmadığının kanıtıydı aynı zamanda. Esasında anne rolündeki Devrim Yakut göğüs şov yapmasaydı da izletirdi kendisini. Çünkü tipik Anadolu kadının küçük göz çevresi ve onunla anlattığı bir çok şey, bu role çok yakışmış, adeta gerçek hayatı rolmüş gibi algılanacak bir kabiliyet kazandırmıştı ona. Ben bu filmin yapımcılarına Necati Akpınar’a önce şahsım adına, sonra da ülkem adına çok teşekkür ediyorum. Çünkü hem beni matemimden biraz olsun çekip kurtardıkları için, hem de ülkeme ve dünyaya Türk mizahi zekasını gösterdikleri için… .
Hülya okur