BENİM PENCEREMDEN KORONA COVİT-19 ANATOMİSİ
Gecen günde covit-19 ile ilgili bir yazı yazmıştım bugünde biraz güncel biraz mizahi bir şeyler yazmak istiyorum.
21.yüzyılda aniden, insanoğlunun hayatını kökten değişime uğratacak bir, durum söz konusu ile karşı karşıya kaldık. Belki de 10 binlik dünya tarihinde değişmeyen değişimin 17.yüzyılda ilk adımları atılarak Sanayi Devrimi ile dünyada büyük bir değişim göstermekle beraber koloniler kurma, hammadde arayışına giren koloniler İngiltere, Almanya, Belçika, Fransa, Hollanda, Avusturya yani Avrupa’nın genelinde dünyada keşfedilmedik ayak basılmayan yerler, sanayide işletme olarak kullanacakları ham madde arayışı sömürü ve kapitalist sistemin temellerini atmış oldular. Bununla beraber dünyada 10 bin yıldır ilkel avcı toplayıcı kominal yaşamdan tarımın ortaya çıkmasına kadar köy kasaba şehir devletleşme imparatorluklar döneminde olmadık değişimleri son 200 yılda dünya, coğrafya, atmosfer, çevre insanlarda köklü değişimlere yol açtı.
Dolayısıyla 21. Yüzyıl hegoman sermaye kapital sistem tarafından yeni bir çağın başlangıcı, kapitalist modernize kent ve sanayi devrimi ile insanlığa, doğaya, çevreye hata ozon tabakasının aşınıp zararlı ışınları dünyaya yansıtması, fabrikaların çevreye vermiş olduğu zararlar ile insanlar kapitalist sistemde dünya için insanlık ölümcül bir virüs oldu….
Bu nedenlerden dolayı dünyada, ilkim olaylarında bariz sorunlar, kutuplarda eriyen buzular ve iklim değişimleri olmak üzere dünya ateş üzerinde kaynayan bir kazan gibi artık bu son 200 yılda yapılanları kaldıramaz bir hal aldı. Birleşmiş milletler çevre programı (UNEP) bile birçok uluslararası toplantı, seminer, konsorsiyumlarla bu zararlı gidişata hiçbir çare ve çözüm bulamadılar.
Çözüm bulamamalarının nedeni de kapitalist Amerika, İngiltere, Almanya, İtalya cin vb. ülkelerin ekonomilerinin sekteye uğramaması, sanayi ve zararlı üretim fabrikalarından vazgeçememelerinden kaynaklıdır. Şu anda dünya son birkaç yıldır ateş üzerinde kaynayan bir kazan olmuş ve insanlar dünyanın dengesi için ölümcül bir virüs olmanın dışına çıkamadılar…
Ve şuan geldiğimiz durum son altı ayda, Aralık 2019’da Çin’de ortaya çıkan ölümcül bir virüs olan covit-19 adı altında bir virüs dünyanın dengesini alt üst etmiş, süper güç ülkeler çaresiz kalmış, her gün onlarca bilim insanı farklı teoriler üretmekte. Uzayda farklı bir yaşam bulmaya çalışan Amerika bu virüs ile çaresiz kalmış, Çin’de topu her gün başka ülkeye atmakta. Orta Avrupa’da insan ölümleri artmakta, süper devletlerin sağlık sistemleri çökmüş durumda, dünya basını ve bilim insanlarının her gün farklı teorileri ile kafa karıştıran bir muamma haline dönen korona, covid-19 hastalığının kodları maalesef halen çözülmüş değil.
Evet tam net kodları çözülmese de bu ölümcül hastalığın her an yanımızda, bizimle birlikte havada, arkadaşımız, dostumuz artık nereden nasıl bulaştığını tam olarak bilemesek te dünya ve insanlığın ciddi bir hastalıkla karşı karşıya olduğu aşikar..
Bu bağlamda insanoğlunun yönetim ve erklerin kendilerine sormaları gereken soruların şu olduğuna düşünüyorum; hırslarımız daha fazla sermaye, daha fazla güç, silah, yayılma, hegomonik güçle kurdukları nükleer santraller, hesler insanlığa zarar verdikleri gibi kitle imha patistik silah denemeleri, savaş ve felaketlerden doğaya verdikleri zarar bizlere geri olarak doğanın kendini tekrardan yapılandırıp, bize ciddi bir ders verip, doğaya bu kadar yıkımlar verdiğimiz zararın sonuçlarının artık kaldıramaz bir yük olduğu bizlerin dünyayı ateşte kaynayan bir kazan haline koyup dünyanın kendini yenilemesi anlamında insan oğlunun doğanın bir gazabı ve öfkesi olduğu artık yeter diye bilecek bir doğal seleksiyonla karşı karşıya olduğumuzun bilincinde olmamız gerektiğinin mesajlarını korona, covid-19 ile bize mesaj verdiğini düşünüyorum.
Şuan dünyada devletler ulusal seferberlik ilan ederek insanları hayata döndürmeye çalışıyor. Peki korona, covid-19 şuan bitse dünya ve egemen güçler yine insan öldürmek için strateji oluşturacak. baristik nükleer silah denemeleri Ne saçma bir anlayış ve yapı..
Bu virüs ile ilgili bilim insanlarının tam çözüm ve bir çare bulmadıkları gibi, aşı çalışmaları üzerinde birçok ülkenin çalışmaları olduğu gibi, komplo teorileri de oldukça aşının aslında bulunulduğu insanlara bir korku aşılayıp, pozitif vaka görünen insanlarda korku ve panikten bağışıklık sisteminin çökmesi, buna bağlı olarak yaşlı ve kronik hastalarda ölüm riskinin çok olduğu da anlatılanlar arasında bilimsel verilere dayandırılıyor. Evet tabi ki böyle bir hastalığın, virüsün varlığının gelişim ve mutasyonunun ölümcül vakalara yol açması muhtemel dâhilinde ve bu ölümcül gribal virüslerin farklı dönemlerde dünya tarihinde insanlarda ciddi toplu ölümlere yol açtığı bilinmektedir. Şunu da bilmek gerek bir dönem dünyada tek hüküm süren dinozorlardı. Dinozorlar bir meteor taşına bağlı olarak dünyada ki hava değişiminden soylarının tükenip yok olması ve sonrasında dünyanın kendini yeniden yapılandırdığını da unutmamak gerek.
Bu virüs konusunda 2 aya yakındır çok farklı belki de trajikomik örneklere de şahit oldum. Sosyal mesafe, izolasyon gibi yöntemlerle bir dönem evde kalmaya çalıştım. Eve misafir kabul etmeyince kızanlar oldu. Zorunlu olmasa dışarıda çıkmadım mecburen çıktığımda gördüğüm, elle sayılacak kadar kişide maske takan gözlemledim. Gruplar halinde gezilerde olanlar, toplu yemek yemeler, özel eğlence geceleri yapanlar, çiğköfte partileri, akşamüzeri iş yeri kaldırımına masa atıp hiçbir kurala uymayan gençler, hata yaşlılar ve ben kendimden şüphe duymaya başladım; ben mi büyütüyorum acaba? Bir yandan haberler, dünya basını ve gerçekler bir yandan sorumsuz insanlar.
En son manavdan eşya almam gerekli olunca evimin yakınında Cavit denilen bir market ve manav reyonu olan bir işletmeci maskesiz bende maskeliyim tabi. Cavit Ağabey hastalıktan çekiniyoruz şöyle meyve sebze lazım bana dedim bana bakan Cavit Abi ya bu ne hal ne maskesi sacını sakalını kesmişsin tanınmıyorsun bile ne maskesi ne hali hastalık mastalık filan yok neden o kadar büyütmüşsün dedi. Gel de şaşırma ve bu nasıl bir paradoks deyip düşünme.
Şimdi bende anlamıyorum neye inanayım neye inanmayayım ve inanın ruh halim hiç iyi değil. Bir şehirde 200 vaka ve buna bağlı temaslı 300 den fazla filyasyon var ve vatandaşın bilinci yok.
Oldukça uzattım bu anlattıklarım ile ilgili gerçek yaşanmış bir olayı ironi yaparak kapatmak istiyorum.
Yılar önce 40-50 yıl önce devlet otoritesi ve imkânının zayıf olduğu kırsal köy ve yerlerde çeşitli suçlardan arananlar her hangi bir celse asker kaçağı, kaçakçılık, belki de adam öldürme, yaralama gibi suçlardan aranan insanlar vardı. Bunlara mahkûm derlerdi. Bu mahkûmların ne kadar suçları kabarık olsa da içinde bulundukları bölge itibari ile saygınlıkları vardı ve çoğu köy sorunları, kız kaçırma olayları, köylüler arasında kavga gibi olaylarda bu kişiler adil davranarak köylerde olan bu sorunları uzlaştırıcı nihai sonuçlarla sorunları halleder, halk arasında kadir kıymetleri bilinir. Bu mahkûmlar birlikte köylerde çöllerde misafir olarak ağırlanır, ikramlar yapılır, yemekler verilirdi. Belki de böyle otoriter olmalarının nedeni birlikte hareket edip, yaptırım güçlerinin olmasından kaynaklanıyordu. Ve her çevre köy, hata şehirlerin mahkûmları vardı, her bölgenin ayrı mahkûmları vardı, farklı yerlerden gelirdi, farklı köy ve şehirleri yağmalamaya gelen başka yerlerin mahkûmları da vardı. Herkes kendi malını canını korur, kendi bölgesindeki mahkûmlardan sorumlu olurdu ve onları kendi koruyucuları, adalet sağlayan güçler olarak görürlerdi.
Bu dönemin mahkûmları belli kişiler ve yaptırımı olan halk arasında sevilen isimlerdi bu mahkûmlardan biri benim babamın dostu, arkadaşı biriydi. İsmini söylemekle birlikte açık ismini vermek istemiyorum. Deza hüsen ya da Xale hüsen nurlar içinde uyusun saygı ve hürmetle anmak istiyorum. Hüseyin dayı mütevazi, esprili, sinerji dolu sosyal bir insandı. Bir gün babama mahkûmlukları ile ilgili bir anısını anlatı:
Biz Siverek mahkûmları grup halinde köylerdeyiz, köylülerde bize yemek yapmaktan usanmış bizde fazla köylülere yük olmak istemiyoruz artık kendi aramızda dedik bir dedikodu yayalım, bizim değerimiz, kıymetimiz daha fazla olsun diye Siverek şehir merkezine çarşıya birkaç kahveye gidip Siverek’i dışarıdan haydutlar, çeteler sarmış Siverek’i yağmalayacaklar dedik. Böyle yapınca Siverekliler bize daha kıymet verir, şehirden kuryelerimizi, yiyecek, giyecek ihtiyaçlarımızı karşılar dedik. Siverek’te bilinen birkaç kahvede kuryelerimizle bu söylemi yaydık birkaç gün bekledik. Siverek’ten ne bizi soran ne bir kuryemiz nede bize gelen bir eşya (ekmek kuruyemiş elbise ayakkabı temel ihtiyaçlar vb.) olmadı. Merak ettik birkaç mahkûm Siverek’e gizliden gittik. Gitmemizle ne görelim iş yerleri kapalı, insanlar telaş içinde korku panik, herkese bir haller olmuş, sorduk ne olmuş dedik nedir bu şehrin hali diye. Gittiğimiz herkes bize anlatıyor Siverek’e 200 farklı yerden mahkûm, yağmacı, talancı inecek herkes evine girmiş iş yerlerinin çoğu kapalı dediler. Hüseyin amca gülerek anlatıyordu meğer bizim bu yaydığımız haberden dolayı herkes korkmuş panik telaş ve bizde düşündük bizde yalanımızdan korkmaya başladık dedi Hüseyin amca ve gülümsemesi halen aklımda.
Bu hikaye ile bende şimdi bu aralar neye inanacağımı bilmiyorum dışarıya çıkıyorum kimsenin umurunda değil ben kendi kendime, Hüseyin amcanın anlattığı hikayedeki gibi komplo teorileri doğrumu birileri aşi ekonomik rant biyolojik savaş mı kime inanayım diye yoksa gerçekten dünyada anlatılan korku paranoyası mı, yoksa Hüseyin amcanın hikayesi mi, yoksa marketçi Cavit amcanın korona, covit-19 diye bir hastalık yok mu hangisine inanacağımı şaşırdım.
Ver asili kelam değerli bir doktor arkadaşın önerdiği hafif dozda anti deprasan hap ile relax oluyorum köye gidip Qerexci (tarla sulayan işçi) olmuşum…
Saygı ve sevgiler ile
Sedat Kıran