Demokrasinin vazgeçilmez bileşenlerinden birisi de siyasi partilerdir.
Farklı fikirlerin ve projelerin tartışılabilmesi ve farklı ideallere sahip olan her bir aktörün sisteme dahil olabilmesinin biricik yoludur siyasi partiler.
Tabi ki her bir parti kendi ideolojisi ve düşünceleri doğrultusunda projeler üretir ve bunları uygulamaya çalışır. Bu da demokrasinin temel ilkelerinden birisidir.
Fakat bizim ülkede bu iki bileşen hiçbir zaman bir biri ile senkronize bir biçimde var olmadı. 1950’ye kadar tek parti hakimdi. Muhalif bir partinin kurulmasına, konuşulmasına izin verilmedi ama yine de adı demokrasi idi. Muhalif partiler kurulduktan sonra da söz konusu partilerin hangi ilke ve esaslara göre siyaset yapacağı belirlendi.
Siyasi parti tüzükleri ve programları 2000’li yıllara kadar seçmenlerden çok yargının ilgilendiği metinlerdi.
Partilerin faaliyetleri ile savcılar vatandaşlardan daha çok ilgilenirlerdi. Esasında kamu bürokrasisi kendine ait bir ideale, toplum farklı bir inanca ve politikacılar da bu ikisi arasında sıkışıp kalıyorlardı.
Siyaset bir türlü asıl işlevini, milleti daha iyi bir konuma taşıma aracı olacak projeleri üretme görevini bir türlü yerine getiremedi.
Demokrasinin gereği muhalif partiler olmasına rağmen iktidarda olan ideoloji hiç değişmedi. Bu durum doğal olarak demokratik kültürün ve düşüncenin gelişmesini hep engelledi.
AK Parti, sivil siyaseti merkeze alan bir yönetim anlayışını egemen kılınca uzun zamandır egemen olan merkez ideoloji muhalefete düştü. Muhalefetin bir iktidar alternatifi olması gerektiğini bile içine sindiremeyen bir muhalefet ile karşı karşıyayız şu an. Gündemi yakından izleyenler de görüyorlar ki sahiden CHP bir türlü bildiğimiz anlamıyla bir muhalefet partisi olamıyor.
Bunun iki temel nedeni var, birincisi hala kendisini resmi ideolojinin ve dolayısıyla da ülkenin tek sahibi ve meşru aktörü olarak görüyor ikincisi de herhangi bir ideolojiye sahip değildir.
Geçenlerde değerli dostum Muhsin Kızılkaya bir TV Programında, CHP’li bir Kürt vekile “beyefendi sen CHP Genel Başkan yardımcısısın Allah başka dert keder vermesin” dedi.
Bu cümlenin anlamını geniş halk kitlelerinin Halk Partisinden çok daha iyi kavradığını düşünüyorum. Bir çoğumuz sanıyoruz ki Halk Partisinin muhalefetten anladığı iktidara hakaret etmek, küfretmektir.
Aslında bendeniz işin bu boyutundan çok, söz konusu yapının dayandığı alan itibarı ile bu işe, yani muhalefet etme pratiğine uygun olmadığını düşünüyorum. Nedeni ise bence çok basittir.
Halk Partisinin bir ideolojisi, bir ideali ve bir rüyası yoktur. Rakiplerine siyaset üzerinden muhalefet edemeyeceğini bildiği için işi hakaret ve küfür düzeyinden bir üst seviyeye çıkarmıyor, çıkaramıyor.
Halk Partisi, siyasete entegre olamadığı için muhalefet edemiyor ve ancak eli silahlı bir çeteden medet umacak hale gelmiş bulunmaktadır.