Hayal Ürünü Bir Yazı:
ALLAH RIZASI İÇİN SİYASET
Öncelikle ve özellikle belirtmek isteriz ki;
“Bu yazıdaki olaylar, insanlar, zaman ve mekanlar tamamen hayal ürünüdür. Hakikatle asla ve kat’a alakası yoktur “
Sizler, hasbel kader de olsa yazdıklarımızı okuyanlar, elbette ki görüş ve iddialarımızı eleştirebilir; hatta toptan kabul ya da red edebilirsiniz. Lakin zinhar “zamanlama manidar” gibi “hayra da şerre de” yorulabilecek değerlendirmeler yapmayınız lütfen.
Çünkü: dile getireceğimiz düşünceler ve kağıda dökmeye çalıştığımız sözler pek yeni sayılmaz. Bu konudaki görüşlerimizi yaklaşık 9 sene kadrar once, 15 Ağustos 2009’da, “Allah Rızası İçin Siyaset” başlığı altında kağıda dökmüşüz. Bir yıl sonra, icabetmiş 14 Ağustos 2010’da yine aynı isimle yayımlamışız değişik gazete ve internet sitelerinde.
Etkenleri de edilgenleri de lisan-ı münasiple uyarmaya çalışmış; ‘attention please’ yani ‘lütfen dikkat’ demişiz dilimiz döndüğünce. Ülkemizde, özellikle de Şanlıurfa ve Gaziantep’te tanık olduğumuz din,iman bezirganlarını tasvir ederek aldanıp kandırılmaya müsait siyaset esnafını yaklaşmakta olan 15 TEMMUZ 2016 darbe teşebbüsüe karşı uyarmışız.
Günümüze önersek:
Nevzuhur dinidarların “Allah Allah!. Allah Allah!..” sayihaları size aldatmasın!..
“Efendi yahut gavs hazretlerinin siyaseti, Allah rızası için yaptığı” zokasını sakın yutmayınız diye iktidarı ve muhallefeti bir daha uyarmak gerektiğini düşünüyoruz.
“Onlar böyle diyorlar diye, yutup yemeyin rahledeki dolmayı” diyerek; siyaset sirkinin ‘Allah rızası için siyaset’ iddiasındaki yeni aktör, aktrist ve figüranlarını tarif etmeye çalışacağız acizane.
Her kim kulaklara fısıldamışsa;
Gavs hazretlerinin, efendisi bilmem hangi efendinin büyük efendisi gavs-ı ahir bilmem kim hazretlerinin;
“Siyaseti dosta tavsiye edilmeyecek kadar değersiz, düşmana bırakılmayacak kadar da önemli ve değerli bir meslek” bir iş olarak gördüğünün altını bird aha çizecek ve genelde cemaatçi olarak tavsif edilen siyasetin bu nevzuhur unsurları hakkında bildiklerimizi bir bir sıralayacağız.
Dediklerine gore; kimilerinin Bediüzzaman Said Nursi ‘ye, kimilerinin Üstad’ın sadık şakirtlerinden Kırkıncı Hoca’ya Postmodern Alperenlerin Fetullah Gülen’e; tasavvuf ehli kimi dervişlerinse Abdülhakim Arvasi’ye mal ettikleri bu özlü söz siyasete ısındırmışmış bu efendi takımını. Yoksa; yanından yamacından geçmek şöyle dursun, siyasetin “s”sini dahi ağızlarına almazlarmış.”
Rivayet o dur ki; Efendi hazretleri bu sözü duyduktan sonra; pantlonunu ve slip donunu çıkarıp haşemasını bacaklarına geçirmeden, “ya Allah!.. Bismillah!.” diyerek çivileme atlamış siyaset deryasına. Ve tabi başlamış “Allah rızası için” siyaset çirkefinde kulaç atmaya.”
Anlatılanlara bakılırsa; gençlik yıllarında, anarşinin sokaklarda kol gezdiği günlerde,1970’li senelerde yani, ilkokulu Ülkü Ocakları, orta ve liseyi MHP mektebinde okumuşmuşlar. Çalışkan, zeki, atik ve “biraz da turancı” gençler olarak yetişmişler. Hem vatan-millet diyerek nutuklar atmış, hem kitap-dergi-gazete satarak ticareti öğrenmişler.
Ve derken, İflas Marka Su Arıtma Cihazı, take, gülyağı, tesbih, misvak ve tabi din-iman pazarlamacılığından tekstil sektörünün devleri arasında yer almayı başarmışlar kısa sürede.
Aklınıza kötü bir şey gelmesin ve münafıklık etmeyin sakın. Efendi hazretleri gayreti, çalışkanlığı, bileğinin hakkı, alnının ve apış arasının teri ve dahi gözünün nuruyla kazanmış tüm kazandıklarını.
Uzun lafın kısası: ticaret veya siyaset adına, her ne yapmışlarsa o delikanlılık yıllarında, hep “Allah rızası için” etmişler-eylemişler.
Daha da güzel olanı; 12 Eylül 1980 darbesini izleyen üç yılı bazan ikinci adres veya medrese-i yusufiye dedikleri cezaevlerinde kimi zaman ehl-i tarik sohbetlerinde ve tasavvuf musikisi meşklerinde: "Sordum sarı çiçeğe / Siz de ölüm var mıdır? Çiçek eydür derviş baba / Ölümsüz yer var mıdır?" İlahisine vokal yaparak güven içinde geçirdikten sonra…
1983’te kendileri gibi dinini-diyanetini vicdanı kadar cüzdanını da bilen falan paşa cemaatinden ve Ziraat Bankası Memurlarından Sıddık Efendi’den olma ve dahi Muallime Hafize hanımdan doğma Elektrik Yüksek Mühendisi Turgut Özal’ın Anavatan’ına iltica etmişler.
Ha bu arada, fazla sık olmamakla birlikte, askeri rejimin o zor günlerini siperde tespih çekerek nefislerini terbiye etmeyi tercih eden Akıncı Mücahit kardeşlerinin kapısını çalmayı da ihmal etmemişler.
Oh ne hoş!.. Oh ne ala!..
1980’li yılların sonlarına gelindiğinde; eski siyasilerin yasakları kalkınca, daha önce kapısının önünden dahi geçmediği Refah Partisi’nin eşiğinde, Muhterem ve Mücahit Erbakan’ın mübarek elini öpmek veya en azından eşiğine yüz sürmek için günlerce gecelerce el pençe divan beklemiş; secdeye kapanmışlar.
28 Şubat sürecinde Sincan’da tanklara balans ayarı verildiğini görünce, Mücahid Erbakan’da Müteahhit Necmüddin Kembakan kadar bile yürek olmadığına hükmetmişler cemaat olarak. Hoca efendinin emekli maaşı ile biriktirdiği 155 kilogram altının geç de olsa farkına varmış; geç de olsa maymunun, pardon Efendi Hazretlerinin, gözleri açılmış ve nihayet bu karanlık günlerin sabahlarından bir sabah, 21. Yüzyılın ilk ışıklarıyla nurlanarak hideyete ermişler.
Daha birkaç gün önce “muhtar bile seçtirmezler” diye hafife aldıkları ve Milli Görüş davasına ihanetle suçladıkları İstanbul Büyükşehir Belediye eski Başkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın arkasında ve eski mücahitlerle omuz omuza safa durmuşlar.
Tabi yine her zaman olduğu gibi,sadece ve sadece “Allah’ın rızasını kazanmak için siyaset yapmak” niyetiyle.
Şimdi; kim bu efendi ve gavslar ve müritler diye soracaksınız haklı olarak.
Başta demiştik ya; “Bu yazıdaki olaylar, insanlar, zaman ve mekanlar tamamen hayal ürünü olup gerçekle ilgisi yoktur “ diye.
Yetmez mi?..