Yaşar Duru
-Urfa'nın Hayatlı Taş Evleri-
Pencere Urfa’nın hayatlı taş evlerinde ve odalarnda kişilik kazanan özgün mekan geleneğinin ilginç ve önemli öğelerinden biridir.
Urfa Ağzı’nda kullanılıdığı yere bakılmaksızın “taka” olarak adlandırılan pencereler, kapalı mekanların gün ışığı ile aydınlanması, içeriye temiz havanın girmesini, bölümlerin birbirleri ve dışarı ile görsel temasını sağlayan işlevsel açıklık olarak tanımlansa da, ahşap ile taşın birlikteliğinden doğan bir yapı süsleme öğesi olarak da kabul edilebilir.
Urfa’da pencere sözcüğünün yerine kullanılan “taka”, aynı zamanda mekandaki kapaksız nişler ve havalandırma gözleri ile kapı üstü gezeneklerindeki gözetleme aralıkları, tepegöz ve kuşevlerinin de adıdır.
Takalar, bulundukları yer ve işlevleriyle mimar özelliklerine göre değişik başlıklar altında toplanabilir. Şöyleki:
Bulundukları yere göre: oda, mutfak, zerzembe, ahır ve gezenek; işlevlik açısından: ışık, havalandırma, ve kuşluk; mimari özelliklerine yönünden: kemerli, düz atkılı, kafesli, kepenkli ve kör takalar, diye üçlü bir tasnif yapmak mümkündür.
Genelde yapı malzemeleri ile tekniğinin biçimlendirdiği pencereler, gelenksel Urfa evlerinde ahşabın da katkısıyla konut tasarımını etkiler; ışıklandırma, havalandırma ve bölümlerin birbirleri ve dışarı ile görsel temasını temin etme işlevinin yanı sıra, estetik görünümü ile de önem kazanır.
Pencerelerin yerleri ve şekilleri tespit edilirken, bulunduğu kapalı mekanın gün ışığını alan ve mahremiyeti koruyan en elverişli yön seçilerek odanın aydınlanması ve hava alması sağlanır.
Bakıldığında; yapı malzemelerinden mimari tasarımına kadar bir çok yönüyle Anadolu’nun geleneksel Türk evlerinden ayrılan Urfa’nın hayatlı taş evlernde, takaların (pencere) söz konusu yaşama mekanlarının pencereleri ile benzeştikleri görülür. Önder Küçükerman’ın cümleleriyle söylemek gerekirse:
“Anadolu’da mimaride ister hafif ahşap, ibter ağır taş, isterse de daha karmaşık malzeme ve yapım yöntemleri kullanılmış olsun, sonuç olarak her durumda belirli pencere düzenleri yönünde hemen hemen hiç değişmeyen ilkelerin titizlikle uygulanmış olduğu görülür. Ayrıca bu ilkeler, en sıcak iklim bölgesinden, en sert iklim bölgesine kadar her türlü yapıda, duruma göre özellikler kazanarak büyük bir etkinlikle uygulana gelmiştir.”
Anadolu’daki yapı tekniğine bağlı olarak ortaya çıkan kalın duvarlardaki pencerelerin cam ve panjur elemanları, çoğunlukla duvarın dış yüzüne yakın olarak takılır. Böylece hem iç mekan genişletilmiş, hem de pencerenin iç yüzünde bir kullanma alanı elde edilmiş olur. Buna karşılık ince duvarlı yapılardaki pencereler, duvarın iç yüzlerine takılmıştır. Böylece pencere kanatlarının kendi eksenleri üzerinde tam bir dönüş yapıp duvara yaslanarak, odanın içinde yer kaplamaması sağlanmıştır”.
Öte yandan gerek avluya, gerek komşu evlere ve gerekse sokağa bakan cephelerde açılacak pencereler, özel hayatın mahremiyetini korumak başta olmak üzere, yazılı olmayan fakat bütün komşuların uymak zorunda olduklarını bildikleri ilkelere göre tasarlanır. Bitişik evlerde yaşayanların hayatına bakan veya mahremiyetini ihlal eden cephelere pencere açılamaz.