Son Osmanlılardan:
H A M Z A Ş E N S E S
Kim bu Hamza Şenses?
Bazılarımızın Kel Hamza olarak bilir ve anarız ‘O’nu?
O da, hiç şüphesiz, ünlü veya ünsüz kendisinden önce ve sonra dünya gurbetine yolu düşen her insan gibi doğar, yaşar ve ölür. Diğer insanlardan farklı olarak, öldükten sonra kendisini yaşatacak eserler bırakır arkasından.
Kimdir Hamza Şenses?
Otuz küsur yıllık kısacık ömründe 6 plak doldurmuş güzel sesli bir türkücü, şarkıcı, hoyratçı, gazelhan veya en geniş anlamıyla halk müziği icracısı mıdır sadece?
15 civarında Türk Halk Müziği eserine besteci, yorumcu, derleyici veya kaynak kişi olarak imza atmış bir sanatçı demek, kafi mi Şenses’i anlatmaya?
Adını türkücü, şarkıcı, gazelhan, derleyici, kaynak kişi, besteci ve yorumcu sıfatlarının herbiriyle ayrı ayrı veya hepsiyle birlikte anmak anlatır mı O’nu? Tanımamıza ve tanıtmamıza yeter mi?
Zannetmiyorum!..
Mıkım Tahir (Oturan), Bekçi Bakır, (Yurtsever) Tenekeci Mahmut (Güzelgöz), ve Kazancı Bedih (Yoluğ) gibi sesleri ve avazları günümüze kadar ulaşan Türk Halk Musikmizini Urfa tavrı geleneğinin büyük ustaları arasında Hamza Şenses’i çok farklı ve apayrı bir yere koymak gerekir, diye düşünüyorum.
İsm-i malumu veya nam-ı marufu ile Kel Hamza kimdir, diye sorulduğunda: Türk halk musikimizin 20. Yüzyıl’daki en önemli kilometre taşlarından biri; içli sesi ve özgün yorumuyla ünlenmiş bestekar, şair ve halk bilimci diyebiliriz kısaca.
Ancak: Hamza Şenses’in özeline dair birkaç söz söylemenin, dost ve akrabalarından derlenen bilgi kırıntılarıyla hayat hikayesini kaleme almanın veya plaklarından dinlediğimiz kadarıyla eserleri, sesi, tavrı ve sanatı hakkında yorum yapmanın pek doğru olmayacağı kanaatindeyim.
Sesindeki ve tavrındaki hüznü içimizde duymadan, sanatına ve eserlerine nüfus etmemiz mümkün değildir. Gördüğüm ve an nladığım kadarıyla Şenses, aynı dönemde Osmanlı ve Türkiye coğrafyasının bir başka köşesinde şiirler söyleyen Ahmet Haşim ve çok etkilendiğini sandığım Yaşar Nezihe Hanım gibi melalin sazı, sözü, ezgisi ve sesidir.
O’nu doğru anlatabilmek için, öncelikle yetiştiği ortamı, yaşadığı ve tanık olduğu sosyal med-cezirleri birkaç cümle ile de olsa, özetlemek zorundayız.
***
Nüfus kayıtları ile dost ve akrabalarından öğrendiğimiz kadarıyla; Hacı Hamolardan Kürkçü Mustafa efendi ile Tamburacılardan Zeliha hanımın evliliklerinin ilk meyvesidir Hamza.
1904’te (Rumi:1320) Urfa’da Yeni Yol (Vali Fuad Caddesi) üzerinde bulunan Hilal Sokaktaki 21 kapı numaralı evde, yokluğa ve yoksulluğa direnen bir Osmanlı vatandaşı olarak gelir dünyaya.
Bilindiği gibi1904 öncesi ve sonrası, 1789 Fransız İhtilali’nin tutuşturduğu milliyetçilik ateşinin, Osmanlı coğrafyasını yangın yerine çevirdiği yıllardır. Balkanlar başta olmak üzere dört bir tarafı isyanlarla kaynayan İmparatorluk tahtında, muhalliflerinin müstebid olarak adlandırdıkları, Sultan 2. Abdülhamit Han vardır.
Hamza Şenses,1908’de, Meşrutiyetin “hürriyet, müsavat, adalet ve uhuvvet” naraları arasında girer dördüncü yaşına. Sultan Hamid’in tahttan indirilişine, Sultan M. Reşat’ın cülusuna tanıklık eder, çocukluğunun en masum günlerinde.
Sekiz yaşına girdiğinde arkası kesilmeyen savaş haberleriyle şekillenir ruhu.
Önce Balkan Harbi’ne gönüllü gidenlerin arkasından bakakalır yaşlı gözlerle. Sonrasında Çanakkale, Yemen, Mısır, Filistin ve Kafkaslara gidipte gelmeyenlerin seferberlik türkülerini mırıldanır; büluğ çağlarına doğru. Seferberlik yıllarının yokluk, yoksulluk, açlık, hastalık ve ölümlerini hep ense kökünde hisseder.
Urfa işgal edildiğinde henüz 15’inde bir delikanlıyken, Hastahane’ye çekilen Fransız bayrağı büker boynunu.
16’sında Urfa’nın Kurtuluş sevincini yaşar ve Askerlik çağına Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olmanın onur ve guruyla girer.