Urfamızın Ortayeri Sinema: 4
İNCİ SİNEMASI, AMİGO MAME
VE SİNEMACI FEYZİ DUYGUN
Zülfo’nun Garajı ile Atlas Sineması’nın yüksek doğu duvarı arasında sıkışıp kalmış gibi duran çukurda da İnci Sineması’nın yazlığı yer alır..
İnci Sineması denildiğinde, önce durup bir an düşüneceksiniz; neden bu kadar ünlü diye.
Sonra ister istemez sahiplerinin isimleri ve cisimleri gelecek aklınıza. Hüzünlü bir tebessüm belirecek belki yüzünüzde, kim bilir belki de ağlamaklı gülücükler peşpeşe düşecek dudaklarınızdan.
“Amigo Mame” ve ağabeyi Sinemacı Fezi” lakaplı Mahmut ve Feyzi Duygun kardeşleri hatırlayacak ve tanıyacaksınız biz yaşlardaki her Urfalı gibi. Mame’nin “yeşil-sarı” aşkı zaten dillere destan Urfa’da. Ağabeyi “Sinemacı Fevzi”nin ise, dudaklarının arasından eksik etmediği siğarası ünlü..
Bir de ınci Sineması’nda gösterilen filmler; senenin ve sezonun en acıklıl yapımları. 1950’lerin ortalarına doğru, Muharrem Gürses’in “Kara Sevda” filmiyle başlayan köy melodramları.
“Gelin Ayşe”yi mi dersiniz, “Sazlı Damın Kahpesi”ni mi sorarsınız, “Yedi Köyün Zeynebi”ne mi aşık olursunuz; “Yanık Ömer”le yanmak veya “Dertli Gelin”in derdiyle dertlenmek mi istersiniz? ısterseniz milli tarihimize dair filmler de var; “İngiliz Kemal”ler, “Bulgar Sadık”lar, “Bu Vatanın Çocukları”, “Fato Ya İstiklal Ya Ölüm” Gözyaşı, hüzün ve aşk adına ne varsa, hepsi birden İnci Sineması’nda.
İnci’nin kışlık salonu Bediüzzaman Mezarlığı’nın yakınında; şimdilerde akaryakıt istasyonu olarak kullanılan Restgeldi Garajı’nın doğusunda, yine Urfa Ağzı’ndaki tabirle garajın“him Komşusu”ydu. Ama “him”i yoktu ınci Sineması’nın. Asfalt Yoldan Karakoyun Deresine doğru bağırsak gibi uzanan döktödtgen şeklinde, kelimenin dış görünümü ve basitliğiyle büyük bir “gecekondu”yu andırır.
Çatma çatısı, ahşap üzerine çinko kaplamaydı ve şiddetli bir yağmur yağdığında çıkan gürültünen filmin sesi zor duyulurdu. Yer yer de sızmalar olur, seyirciler mecburen akmayan yerlere sıkışırlardı.
Fuad Rastgeldi Urfa Sinemaları’nı konu alan yazı dizisinde, ınci Sineması’nın mülkiyetinin merhum pederi Yusuf Rastgeldi’ye ait olduğunu belirterek; salonu Hüseyin Mısır ile birlikte Traktör Acentası ve Kapalı Garaj olarak inşa ettiklerini yazar. (***)
* * *
Daha sonra; “Traktör Acenteliği olmayınca bu geniş alanı Sinemaya çevirmeyi uygun bulmuşlar. Sinema salonu arkaya doğru yükseltilmiş localar, makine odası, perde, gişe salonu” yapıldığını anlatan Fuat Rastgeldi; ınci Sineması’nın 1952 sonlarında kapılarını “Tuzak” filmiyle seyircilere açtığını kaydeder.
Burada bir parentez açıp, üç-beş kelimeyle de olsa Hüseyin Mısır adını anmak zorundayız. Mısır’la 1965’te Akçakale’de tanışmış; şahsının ve Hüseyin Peyda’nın sinema serüvenine dair bir çok hatırayı bazan üzülerek bazan kahkahalar atarak dinlemiştik kendisinden. O’nun sinemayla ilgisi İınci Sineması işletmeciliğiyle sınırlı değildi. Hüseyip Peyda’nın can dostu, kardeş gibi bildiği arkadaşıydı. Peyda’nın Söyleyin Anama Ağlamasın filminde rol alarak setin tozunu toprağını teneffüs ettikten sonra sinemaya bağlanmıştı. ınci Sineması işletmeciliğine girişmesi de bu sevdanın dışa vurumuydu.
İnci Sinemasının işletmeciliğini kısa bir müddet sonra, Hüseyin Peyda’nın Urfa’da Bu Nasıl Aşk filmini çektiği 1953’te bırakır.
Salon o tarihten sonra Feyzi Duygun ve kardeşlerine kiralanır ki ınci Sineması’nın ünlenmesi de “Duygun Kardeşler”le başlar ve arkasından derin izler bırakarak uzun yıllar devam eder.
Çarşamba günleri hanımlara ve çocuklara özgü “Kadınlar Matinesi” yapılırdı. Seans genellikle 13.00-14.00 arasıda bir vakitte başlardı ve genellikle bol acılı, gözyaşlının sele döndüğü yerli melodramlar oynatılırdı. Ne kadar çok acı, hüzün, elem ve gözyaşı; o kadar çok müşteri demekti o yıllarda.
Matine 13.00’te de başlasa, 14.00’e de kalsa; hengame-alem ve cümbüş saat 11.00’e doğru canlanırdı.
Salonun giriş kapısının iki yanına yaslanan tahtaların en sadık ve ilk müşterileri çocuklar olurdu. Afişleri, fotoğrafları dikkatle inceler; çığırtkanların filme dair anlattıklarına kulak kesilir ve topladıkları bilgilerle evde yollarını gözleyen annelerine-ablalarına bilgi haberi uçururlardı.
Saat0 11.00 gibi giriş kapısının üstüne yerleştirilen kocaman hoparlörlerden taş plaklara özgü cızırtılı bir müzik ve en popüler şarkılar, türküler, maya, uzun haval ve hoyratlar yükselirdi avaz avaz.
Neriman Altındağ Tüfekçi, “Kışlalar doldu bugün” diye bir Urfa Hoyratı söyler, Nezahat Bayram “Erzurum dağları kar ile boran / Sardı ciğerimi derd ile verem” diye ağlar, Aliye Akkılıç, “Kar etmez ahım, sen gülizare” türküsüyle sıraya girerdi. Tahtacılar ve çığırtkanlar
Ahmet Cankat’ın “Seni sevdim, pek çok sevdim” fantezisi ile coşar; Eyup Uyanıkoğlu’nun “Sinemada loca var /Arayana koca var” türküsüne tempo tutarak dikkat çekerlerdi.
1950’lerin sonuna gelindiğinde pek çok plak susacak, pek çok sanatçının sesi duyulmaz olacaktı. Bütün Türkiye’de olduğu gibi ınci Sineması’nın kadınlar matinesine de Nuri Sesigüzel’in “Sarı sabahlıkta yakışmaz mı güzele” veya “Gönül viranedir kuşlar konmuyor”türküleri müşteri toplayacaktı.
Kışın kısa günlerinde Kadınlar Matinesi”nin dağılma saatlerine doğru, Sinemanın karşısındaki Bılıc’ın Kahvesi, Bediüzzaman Mezarlığı’nın doğu kapısı ve Urfa Lisesi’nin batı bahçe duvarının çevresi, hanımını veya annesini-bacısını bekleyen erkeklerin toplanma mekanı olurdu adeta.
Bazan “bizimkine baktı” gerekçeli tartışmalar da yaşanır, tekme-tokat döğüşler de..
Kısacası bambaşka bir alemdi ınci Sineması’nın Kadınlar Matinesi.
Çukurdaki yazlık bahçe, ınci Sineması adıyla anılan üçüncü yazlık mekandı.
Birincisi; ya o günlere yetişmediğimizden ya da yolumuz o taraflara düşmediğinden; görmediğimiz, bilmediğimiz Halk Sineması ile Kara Meydanı arasında bir yerde -Güzel Sanatlar Galerisi olarak kullanılan Balakların eski konağının güneybatı çaprazında- varolduğu söylenen ve 1953’e kadar faaliyette bulunan ilk Yazlık ınci Sinemasıdır.
ıkincisi:1960’lara kadar, şimdiki Astsubay Gazinosu’nun önünden Topçu Hanı yönüne giden caddenin doğu yanındaki bahçeli pasajın yerindeydi. Taş perdesi Atlas Sineması’nın batı duvarına dayamıştı sırtını. Sözünü ettiğimiz 1950’lerin ortalarında; Mezarımı Taştan Oyun’u bu yazlık bahçede seretmiştik Babam ile. Kara Sevda’nın kara bahtlı Selma’sı Muhterem Nur’un dramına yine burada gözyaşı dökmüştük.
Üçüncü yazlığı da var ınci Sineması’nın; dördüncüsü de. 1960’ların sonlarına doğru, Askeri Mahfel’in batısında, Karakoyun Deresi’nin yanındaki ve hani ıbrahim Tatlıses’in doğduğunu söylediği mağaranın güneyinde kalan kademeli boşluğa taşımışlardı. yazlığı.
Dördüncü ve sonuncu durakları; günümüzde Kurtuluş Müzesi olarak kullanılan Mahmut Nedim Konağı’nın Güney Bahçesi oldu.
Ya sonra.. Ne yazlık kaldı ne kışlık salonları ve ne de “Sinemacı Fezi”nin meşhur “ınci Sineması”.Her güzel şey gibi bitti, geçti-gitti!. Acı-tatlı hatıraları kaldı o günlerden yadigar.