Mimarsız mimarimizin ilham kaynağı, geleneksel Türk evinin çekirdeği ve prototipi olarak kabul edilen “çadır”; başlangıçta ahşap iskelet üzerine keçe kaplı ve konik tavanlı taşınabilir devamlı yaşama mekanlarının adıdır.
Planı, yapı malzemeleri ve kullanım alanları ile olduğu gibi, adıyla da Türke özgüdür. Türkçe “çat-mak” fiilinden “-ır” ekiyle türetilen çadır-çat-tır, dilimize evden önce girer ve evle birlikte çağlar boyu kullanılır.
Son birkaç yüzyılda; yerleşim birimlerinden uzaktaki mera ve tarlalarda kurulan geçici barınakları ifade eder. Kon ve Topak sözcükleri, dış görünümleri ve yapı malzemeleri farklı çadır tiplerinin adıdır.
Kazak ve Türkmen Topak evleri, kubbe biçimindeki tepeliği ile Yörük çadırından ayrılır. Kon İran’a komşu Türkmenler arasında etrafı çitle çevrili kıl çadırlar için kullanılır.
Türklerin keçe çadırlarını anlatan ilk yabancı kaynaklar; keçe çadırları, günümüz Türkiye Türkçesi’nde pek fazla kullanılmayan “Alacık” adıyla anarlar.
İlhanlı vezirlerinden Reşid üd din, Alacık’ı; “konik ağaç kabuklarıyla örtülü tahta direklerden yapılmış çadır” diye tarif ederek, mevsimlik geçici mekanları devamlı yaşama mekanı olarak kullanılan çadırdan ayırır.
Radloff; “Bu isim, bir sıfat olan ala-kırmızı rengi ile ilgilidir” diyerek Reşid üd din’in verdiği bilgileri doğrular.
Alacık, Türkçe konuşan topluluklarda çadır ve benzeri taşınabilir mekanlarla, belirli mevsim ve zamanlarda kullanılan hafif yapıların adı olarak günümüze kadar ulaşır. Ortaasya ve Anadolu’nun bazı bölgelerinde, çobanların geçici barınakları ile tarlalarda çalışan köylülerin gölgesine sığındıkları çalı ve yapraklardan yapılmış kulubelere de “Alacık” denilir.
Bu bağlamda; kon, çadır, topak, hayma, günlük, çardak ve kulübe gibi yapılar da ‘Alacık” kavramı içinde yer alır.
Çadır sahibinin yaşama mekanının büyüklük, yükseklik ve örtü rengi gibi fiziksel özelliklerini, belirli ölçüler içinde belirleme hak ve öz gürlüğü vardır.
Ancak; çadırını ne zaman ve ne reye çatacağına tek başına karar veremez. Çadırını istediği obaya ya da oba içinde istediği yere kuramaz.
Şimdiki gibi yazılı kurallar konulmamış olsa da; mensubu olduğu obanın diğer bireylerinin hak ve özgürlüklerini gözetmek; ilinin töresine, obasının geleneğine harfiyen uymak ve özellikle de kutsal mekanlara saygı göstermek zorundadır.
Mezarlık içine, çevresine, su kaynaklarının yakınına ve orman içine çadır kurulmaz. Yeni bir yere yaylak ya da kışlak kurulurken; toprak yarım metre kadar kazılarak incelenir. Altından kemik parçaları ve bazı ev eşyaları ile su çıkan alanlara, uğursuzluk getireceği inancıyla çadır çatılmaz,oba kurulmaz.
Yaşar Duru