Önce bir darb-ı mesel, hisse alınacak bir kıssa nakledeceğiz.
Darb-I mesel ya da kıssa dediğimiz, aslında yakın veya uzak geçmişte ve “memleketin birinde” yaşanmış gerçek bir hadise. Popüler deyimle söylemek gerekirse; bir anektod paylaşacağız sizlerle.
Her ne kadar “memleketin birinde” desek de; bu hadise burnumuzun dibinde, Türkiye’de ve Türkiye’nin de; farz-ı muhal Gaziantep, Adıyaman, Mardin veya Şanlıurfa vilayetine bağlı falan ilçenin bilmem hangi köyünde geçmekte.
Kıssa bu ya, güya Çoban Hıdır, Ceberrut Ağanın kızı İktidar Hanım’a kaptırmış gönlünü. Köyün garip çobanı olduğunu unutarak, gece gündüz evde, yolda, camide, dağda, kırda ve bayırda; yeri midir yahut zamanı mıdır diye düşünmeden “İktidar da iktidar” diye sayıklamaya başlamış.
Bir müddet gözlerden uzak kuytularda, tenhalarda menhalarda sevdiceğinizi takip etmekle yetişmiş. Sonra ve tabi fırsatı yakaladığında gizli saklı buluşup konuşmanın bir yolunu bulmuş ve her yüzyüze geldiklerinde derdini dökmüş sevdasına. Sonra sarılıp kucaklaşmalar ve kumrular gibi koklaşmalarla geçirmişler zamanlarının ve nihayetinde biraz daha yakınlaşma derken fingirdeşmeye başlamış iki sevdalı.
Lakin aşna da fişne de bir yere ve bir zamana kadar.
Gören olur, duyan olur; hani dengi dengine olsalar neyse de Hıdır köyün yakışıklı selvi boylu çobanı, İktidar derseniz bölgenin güzeli ve bütün erkekler ona sevdalı.
Hem sonra ateş ile barut yanyana daha ne kadar durabilir ki… Bir gün mutlaka, hiç de beklenmeyen bir zamanda ve mekanda baruta sıçrayacak küçük bir kıvılcım bütün köyü havaya uçurabilir.
Bu korku düşünce yüreklerine; her fırsatta ve aşna fişneden once kafa kafaya verip düşünmüşler de düşünmüşler. Henüz bıçak kemiğe dayanmamış ve henüz ateş bacayı sarmamışken, aşkalarını nikah ile taçlandırmanın yollarını aramışlar günlerce. Kendi başlarına care bulamayınca eşe-dosta, kavim kardeşe, arkadaşa ve yoldaşa danışmışlar; dertlerini anlatmışlar hal mesele böyleyken böyle diye. Günlerce, haftalarca ve belkide aylarca konuşmuşlar; bıçak kemiğe dayanmadan işi tatlıya bağlamanın yollarını araştırıp soruşturmuşlar. Kaç zaman da bu konuda ve bu minval üzere oyalanmışlar
Doluya koymuşlar, almamış; boşa koymuşlar, dolmamış.
Uzun lafın kısası; Yedi Köyün Sahibi Ceberrut Ağa, kızını bir çobana vermez gerçeğini bir türlü aşamadıklarını görünce çözümü birlikte kaçmakta bulmuşlar.
Bir gece yarısı düşmüşler yollara.
Az gitmişler, uz gitmişler; dere tepe düz gitmişler ve derken Ceberrut Ağanın da müridi olduğu Şırlopçuzade Şeyh Şaklaba Hazretlerinin köyünü gören bir tepede mola vermişler.
İki sevgili kafa kafaya verip iki adım kadar ötelerindeki köyde yaşayan yörenin mühim “kanaat önderi” Şırlopçuzade Şeyh Şaklaban Hazretlerine sığınmaya karar vermiş ve öyle de yapmışlar.
Günün ilk ışıkları ile birlikte köye inip Şırlopçuzade Şeyh Şaklaban Hazretlerinin kapısına dayanıp eşiğine yüz sürmüşler.
Çevrenin en saygın Kanaat Önderi olarak kabul edilen Şırlopçuzade Şeyh Şaklaban Hazretlerinin “Kuşluk Namazı”nı usul ve erkan üzre eda ettikten sonra avluya aldırmışlar bu davetsiz misafirlerini. Karınlarını doyurup bir müddet istirahat etmelerinden sonra da huzura kabul buyurmuşlar.
Gelin görün ki kanaat önderliğinin yanı sıra ve kanaat önderliğinden ziyade uçkuruna düşkünlüğü ile anılan ve şehvet söz konusu olduğunda havadaki dişi sineği bile yatağına atan Şırlopçuzade Şeyh Şaklaban Hazretlerinin, elini hürmetle öpen kızın güzelliği karşısında dili tutulmuş adeta, cin çarpmışa dönmüş. O anda gönlü kıza kaymış, nefis denilen şeytan gözlerinin önüne sermiş şeriat döşeğini. Şırlopçuzade Şeyh Şaklaban Hazretleri evirmiş çevirmiş ve nihayetinde kıza sahip olmanın kestirme yolunu buluvermiş. Çoban Hıdır’ı karşısına alıp:
“-Bak Oğlum! Ceberrut Ağan sana bu kızı yar etmez. Bu konuda beni de pek dinlemez, jandarmayı da polisi de, kanunu da takmaz. Töreyi icra eder. Yani, Seni de öldürür, Kızı da! Hem sana yazık olur, hem kızcağıza! İyisi mi, sen bu sevdadan vazgeç. Ben sana bir miktar para vereyim. Çek, ıstanbul’a git. Orada kendine bir iş edin. Bir daha da bu taraflara gelme. İstanbul’da güzeller zibil gibi. Kendine bir tane bulur evlenirsin. Ben de bu suretle seni ve bu zavallı kızı öldürülmekten kurtarmaya çalışırım. Ceberrut Ağayı bu davadan vazgeçirirmenin bir yolunu bulurum” demiş.
Durumun vehametini idrak eden ve zaten canının derdine düşmüş olan Çoban Hıdır, çarnaçar büyük ve mühim “kanaat önder”lerinden Şırlopçuzade Şeyh Şaklaban Hazretlerinin bu cazip teklifini kabul etmiş. Parayı alıp arkasına bakmadan İstanbul’a doğru yola koyulup canını kurtarmış..
Çoban Hıdır sorununu böylece çözen meşhur kanaat önderi Şırlopçuzade Şeyh Şaklaban Hazretleri, kızın babasına tez elden bir haber uçurmuş:
O’na, kızını evinde misafir ettiğini ..
“Allahın emri ve peygamberin kavli ile” İktidar Hanım’ın nikahına talip olduğunu..
Bu suretle büyük bir fitneyi söndürmek istediğini söylemiş.
Ağa, ister istemez ““kanaat önderi” Şırlopçuzade Şeyh Şaklaban Hazretlerinin bu teklifini büyük bir memnuniyetle kabul ederek:
“-Aman Şeyh Hazretleri ne demek. Siz emrettikten sonra, Kızımı isterseniz hizmetçiniz, isterseniz cariyeniz, isterseniz eşiniz olarak elbette size büyük bir memnuniyetle veririm”, demiş ve vermiş tabi…
Efendim!..
Şimdi gelelim kıssadan çıkaracağımız hisseye.
Seçimler yaklaşıyor. 2019’a ne kaldı ki.. Gözünü kapatıp açıncaya kadar kısa bir zaman..
Siz siz olun, bir koltuk için kanaatsiz kanaat önderlerine sığınmayın!
Ağa kızının başına gelenden beteri başınıza gelebilir sonra.
Demedi demeyin.
Yaşar DURU