Urfamızın Ortayeri Sinema: -2-
HER TARAF FİLM SETİ..
Yaşar Duru
Önce, 1958’lerin 59’ların Ulu Camiine uğrarsak; avluda kurulan film setindeki koşuşturmayı, çekilecek sahne ve planları seyreder ve şimdiye kadar sadece beyaz perdede görüp alkışladığınız Yeşilçam’ın yıldızlarını bire bir görebiliriz.
Bakın şu faytonun içinde oturan yeşil gözlü, sarışın, kalkık burunlu ve minyon tipli güzel hanım; “Kara Sevda” filminden tanıyıp sevdiğimiz Muhterem Nur.. Bu filmde Abdo Beg’in sevgilisini oynuyor, esas kız yani. Yanında oturan şahin burunlu, ceylan gözlü, siyah saçlı hanım da Leyla Sayar; filmin fettan ruhlu dansözü. Film boyunca filmin esas oğlanını baştan çıkarmaya çalışacak.
Faytoncunun yerinde oturan sevimli adamın Semih Sezerli olduğunu söylememize gerek yok sanırım.
Mezarlık duvarının yanında duranları da tanırsınız mutlaka; filmin iki kötü adamı Talat Gözbak, film icabı rakibi ve düşmanı olan Orhan Erdamar.
Kuzey kapısının dışından ellerinde silahları ile bekleyenlerden biri; şu sarkık bıyıklı olanı Yeşilçam’ın kıdemli kötü adamı, Ali Seyhan.
İri-yarı olanı, hani şu anda çocukların “Ahmet Tarık Tekçe” zannedip yuhaladıkları kötü adam, sesinin güzelliği ve hoyrattaki ustalığı ile bilinen Urfalı Dehlen Kadir (Kedo)...
Elindeki senaryo dosyasına bakıp bakıp etrafındakilere birşeyler anlatan gözlüklü adam, filmin yönetmeni; Nejat Saydam usta. Yanında duran görüntü yönetmeni, Yılmaz Gürbüz.. Öbürleri de asistanları.
Filmin esas oğlanı Abdo Beg de geliyor sete; Mavi gözlü küçük dev adam, hemşehrimiz Hüseyin Peyda..
Kamera’nın objektifine tutulan kliket tabelasından filmin adı yazıyor; “Kaderim Bölye ımiş”.
Vakit bulursak diğer setleri de gezip görürüz.
Planın çekimini izledikten sonra, “yolcu yolunda” gerek diyerek devam edelim Urfa’nın dört etrafını gezmeye.
Sırtınızı Kara Meydan ya da Hüseyin Paşa Camiinin giriş kapısına verip sağ çaprazdaki yüksek binaya bakıp 1966 senesini getirin gözlerinizin önüne. Bina o yılların en lüks konaklama mekanlarından, Altay Palas Oteli.. Otel dediysek, öyle sıradan bir yer değil. Yeşilçam Sineması’nın en büyük ustalarına kucak açmış bir mekan.
Usta yönetmen Ö.Lütfü Akad’ı, Tuncel Kurtiz’i, Tuncer Necmioğlu’yu, Sevda Ferdağ’ı, Aydemir Akbaş’ı ve sinemamızın Çirkin Kral’ı Yılmaz Güney’i ağırlamış odalarında. Duvarlarında onlardan izler var hala yaşayan. Koridordaki aynanın arkasında Yılmaz Güney’in silahından çıkan merminin çekirdeğinin izi ve filmcilerin acı hatırası var.
Ve Huzurlarınızda
HALK SİNEMASI
Urfa’nın ikinci sinema salonu olan Halk Sineması birkaç adım ötemizde. Eski bina; ilk yıllardaki ismiyle, Urfa Halk Evi ve Tiyatro Salonu’nun kesin yapım tarihini malesef bilemiyoruz. Ama, Osmanlı mirası olduğu kesin...
Şimdi yerinde yeller esiyor demeyi çok isterdik ama, ne yazık ki diyemiyoruz. Taşında tuğlasında, harcında ve her zerresinde; Kel Hamza’nın, Mıkım Tahir’in, Bekçi Bakır’ın, Cemil Cankat’ın ve daha nice şark bülbüllerinin nağmelerini saklayan tarihi binayı kökünden söküp atmışlar enkaz döküm mahallerine ve yerine mahpushaneden farksız, beton yığını, hantal bir yapı kondurmuşlar modern bir şehir oluşturmak adına.
1950’lerin başlarında, belki 51’in ve belki de 52’nin soğuk bir kış gününde girmiştik bu salondan içeri. Hanımlar matinesiydi yanılmıyorsak. Sadece kadınlar, genç kızlar ve bizim gibi ağzı henüz süt kokan çocuklar vardı. Şimdilerde Şair Nabi Kültür Merkezi olarak kullanılan eski Türkmen Sineması’nın bir benzeriydi. Tek farkı biraz daha büyük ve yüksek oluşuydu. Daha doğrusu, sahnesi daha geniş ve daha derindi. ıki yanında kulise açılan kapı ya da kapılar yer alıyordu. Beyaz perdenin önüne, köyu renkli büzgülü ikinci bir perde çekiliydi.
O gün iki film birden oynuyordu.
Biri sessiz sinemanın son ürünlerinden, belki bir Laurel Hardy veya Charlie Cahplin, belki de Arşak Palabıyıkyan filmiydi. Komik adamların sakarlıklarına gülüyordu tüm seyirciler. Sahne aralarında bilmediğimiz bir dilden yazılar çıkıyordu.
ıkinci film “Afrika’nın balta girmemiş ormanlarında” geçen bir maceraydı. Bir uçak düşüyordu.. bir çocuk ağlıyordu.. bir maymun hop oturup hop kalkıyordu. Tarzan vardı, Çita vardı ve Ceyn vardı.. Tarzan’ın ünlü “a aa aaa” diye haykırışı kalacaktı o günden aklımızda.Sonraları “Tarzanca” adı verilen replikler. “Sen Tarzan!.. Ben Ceyn!.. Bu Çita!..” diye.