Palyatifle ölüm…
Yazdığım bir kitap bölümünden sizlere önemli bir konuyu derlemek istiyorum. Hepimizin geleceği yaşlanmak, vakti geldiğinde ölümle buluşmak. Ölüm konuşulması sevilmeyen konular arasında, lafı geçtiğinde hemen söz keseriz. “Aman dur, ağzından yel alsın…” deriz hatta. Ama ölüm var en sonunda. Ölüm varsa bile, iyisinden olsun demeli aslında.
Son yıllardaki tıbbi gelişmeler ile hastalıklar daha kolay önleniyor, son ana kadar yapılan müdahalelerle ölüm geciktirilmeye çalışılıyor. Bazen tedavisi mümkün olmayan hastalıklarda, insanların ölümü geciktirmek için umut bağladıkları tıbbi tedavi ve yardımlar, hastalar için acı veren bir işkenceye dönüşebiliyor. Sizce de öyle değil mi?
Peki hangisi doğru? Doğrusu ya da yanlışı var mı bu işin?
İnvaziv uygulamalar, ameliyatlar, kemoterapi/radyoterapiler, yapay organ, organ nakli, yoğun bakım gibi birçok tedavi ve süreç, hastalar için bazen çekilmez hal alıyor.
Her durumda hasta acı çekmeden, iyi bir bakımla, kültürel ve dini açıdan saygı görerek ölüme gitmeyi diler, kaldı ki bu tartışmasız insan hakkıdır. Bunun için, hasta ve yakınlarının rahatlık ve konforunun sağlanması ve yaşam kalitesinin iyileştirilmesi ilkesiyle Dünya Sağlık Örgütü palyatif bakım kavramını tanımlamıştır.
Palyatif tıpta yalnızca hasta bireyin değil, ailesinin de hastalığın başlangıcından ölümden sonraki yas süreci dahil desteklenmesini kapsar. İşte aradığımız tam da bu! Hasta yakınlarını ne kadar unutuyoruz… Asıl yükü çeken bazen de onlar. Hem fiziksel hem de psikososyal açıdan. Hem acıyı, bazen de sorumluluğu taşıyorlar.
Ölümü, onunla mücadele etmek yerine doğal bir süreç olarak kabul etmek nasıl bir duygu olurdu? Ölümü geciktirmek ya da daha öne çekmeden, sadece yaşamdan ölüme geçişi kolaylaştırmak nasıl, iyi gelir miydi insana? Palyatif bakım, insanların fiziksel yapıları yerine, ifadeler ve beden diliyle de olsa iç dünyalarına ulaşabilmeyi hedefleyen, ölmekte olan kişileri onurlandıran ve gözeten bir bakımdır. Palyatif bakım, sadece sağlık ekibinin söz sahibi olduğu bir alan değil, bakım planından alınacak kararlara kadar her yönüyle hasta ve ailesinin de dahil edildiği bir ekip çalışmasının ürünüdür. Tıbbi bilgi kadar, etik, sosyal, dini, kültürel, maddi ve manevi destek ve hukuksal boyutu da içermektedir.
Burada biz sağlık profesyonellerinin karşısına çıkan zorluklar ise şöyle:
· Hastaya ve/veya ailesine gerçeğin söylenmesi
· Tedavi reddi ve ötenazi ya da canlandırmayınız (İngilizcesi DNR; do not resuscitate) konusunda gelen talepler
· Hasta yakınlarının psikososyal açıdan desteklenme ihtiyacı
· Hasta ve yakınlarına kötü haberin ne şekilde verileceği
· Ölüm karşısında yaşanan çaresizlik duygusu
Yaşam sonu bakım artık tüm dünya ülkelerinde sağlık kalitesinin önemli bir göstergesi olarak kabul ediliyor. Ülkemizde palyatif bakım önem verilmemiş, farkında olunmamış ve ihmale gelmiş bir konu iken, son yıllarda Sağlık Bakanlığının bu yönde çalışmaları ve uygulamaları ile aşama kaydedilmektedir. Evde bakım hizmetleri bu adımlardan bir tanesidir. Bu hizmetin en büyük ayağını ayağını aile hekimleri ve evde sağlık hizmetleri oluşturmakta, ardından da bakım evleri, 3 ayrı seviyede yoğun bakımlar oluşturmaktadır. Palyatif bakım ekibinde gerekli branş hekimleri, hemşireler, psikolog, sosyal hizmet uzmanı, beslenme uzmanı, fizyoterapist, din adamı yer almaktadır. Gönüllüler ve hasta yakınları ekibin ayrılmaz parçasıdır. Hepsine saygımız sonsuz…
Düşünsenize, palyatif bakımda görevli sağlık çalışanlarının sürekli ölüme yaklaşmakta olan hastalara bakım veriyorlar, peki onlarda kendi ölüm kaygıları da oluşmaz mı? Onların sağlıklı düşünce yapısında kalması için, onlara da eğitim vermek gerekmez mi? Elbette gerekiyor.
Hemen her bireyin yaşam sonu bakıma ihtiyaç duyabileceği akılda tutularak, bu hizmeti alabileceği yeni bakım merkezlerinin kurulması ve mevcut kurum alt yapılarınının güçlendirilmesi için toplumdan da istek ve destek gerekiyor. Konunun toplum tarafından daha iyi anlaşılması için daha fazla duyurulması ve tanıtılmasına ihtiyaç vardır. Çünkü hepimiz için gerekecek, aşikar. Aynı doğum gibi, ölümün de gerçekliğinin kabul edildiği, iyi şekilde ölme hakkımız için bu merkezlerin artırılması lazım…
Uzm.Dr. Gülbaran Meral