"Coğrafya kaderdir" demişti İbni Haldun.
Düşünülmesi gereken bir söz.
Gerçekten coğrafya kader midir?
Yoksa coğrafyanın kaderi o coğrafyada yaşayan insanların elinde mi?
Ya da şöyle mi sormak gerekir?
Coğrafya mı insanların kaderini belirler, yoksa insanlar mı yaşadıkları coğrafyanın kaderini?
Şimdi gelin düşünelim.
Şanlıurfa gibi bir cennet kent hangi coğrafyada var?
Gökbeklitepesi, Harran’ı, Saklı kent Halfeti’si, Takoran vadisi, Balıkllıgöl gibi harikaları.
Dantel gibi işlenmiş Fırat’ın koyları, cam gibi berrak sular, uçsuz bucaksız ovaları.
Tarih ,Kültür ve sanatla dolu antik kentler.
Binbir çeşit endemik bitki.
Bir o kadar yaban hayat.
Dört mevsim güneş.
Halfeti ve Sivrek’te Mavi turlar.
Gerçekten nerede var?
Yok.
Sadece bu cennette var.
Ama gel gör ki, bu cennet üzerinde yaşayanlar tarafından cehenneme çevriliyor.
Şehirleri parseleyip satan haramiler, özel çevre koruma bölgesi, sit alanı, orman, doğal yaşam demeden bu coğrafyayı yerle bir ediyorlar.
Kupon arsalar işadamlarına kiralanıyor.
Sit ve ekin alanlar imara açılıyor.
En güzel yerlere AVMler kuruluyor.
Her çocuk parkları radyasyon yayan vericilerle kuşatılıyor.
Kaçak inşaatların önü arkası bir türlü kesilemiyor.
Zaten az miktarda olan Ormanlarımız yakılıyor.
Kısıtlı olan su kaynakları hoyratça kullanılıyor.
Tarihi sit alanları, doğal yaşamın en çok olduğu yerler betonlaştırılıyor .
Peki, biz sıradan vatandaşlar ne yapıyor?
Kimse kusura bakmasın ama bokun üstüne tüy dikiyoruz.
Pislikleri görmüyor, duymuyor, konuşmuyoruz.
Kimimiz korkudan, kimimiz vurdum duymazlıktan.
Kimsenin sesi çıkmıyor.
Karşı çıkan bir avuç insan da hep yalnız bırakılıyor.
Sanki bitkisel hayattayız.
Felçli gibi dışkımızı tutamıyoruz.
Bugünlerde her yerden kötü haberler, iğrenç görüntüler geliyor.
Bayram tatili nedeniyle tüm piknik alanları birer çöp alanı adeta.
Yol kenarları, kent içleri pislikten geçilmiyor.
Cam şiş, pet şişe, sigara paketi, izmarit, çocuk bezi.
Aklınıza ne gelirse, milyonlar eline geçeni arabadan dışarıya atıyor.
Oysa o cam şişeler o kadar tehlikeli ki.
Orman yangınları çoğu kez o atılan cam şişelerden çıkıyor.
Görenler susuyor.
Görmezden geliyor.
Bir kızılderili atasözü şöyle diyor.
"Yanlışı gören ve önlemek için çabalamayanlar, yanlışı yapanlar kadar suçludur."
Kabul edelim dostlar.
Suçluyuz.
Hepimiz suçluyuz.
Bu cenneti haketmiyoruz.
Üstelik ihanet ediyoruz.
Ve ne acıdır ki, bu ihanetin bedelini çok yakın zamanda çocuklarımıza, torunlarımıza ödeteceğiz.
İbni Haldun bugün bu coğrafyada yaşasaydı acaba yine "coğrafya kaderdir" der miydi?
Abdullah Cengiz