Şanlıurfa’nın dünyadaki yerleşim konumu hep ilgi çekmiştir.
Şanlıurfa'nın bilinen belgesel tarihi M.Ö. 2000 yıllarında Hurri-Mitanni ile başlar.
Bu devletin başkenti Vaşugan (Resul Ayn)'di. Bu dönemde Şanlıurfa büyük bir kültür merkezi olmuştur.
Daha sonra büyük tarihi göçlerle bu bölgeye Sümerler ve Sümer Uygarlığı hâkim olmuştur. Sümer, Akat ve Elam Uygarlıklarına tanık olan Şanlıurfa ve çevresinde Keldani, Hurri, Mitanni ve Asur uygarlıkları da egemen olmuştur.
Daha sonra milattan önce devletler sırasıyla Asur, Pers, Mekadonya, Büyük İskender’in Pers kıralı 3. Dara (Daryus) yenmesiyle Helen imparatorluğuna dâhil edilmiş ve artık tarihteki gerçek siyasi kimliği oluşmaya başlamıştır.
Daha önceleri şehrin yerleşim ve strateji olarak önem taşırken; Büyük İskender’le birlikte artık Mezopotamya’ nın kalesi ve kilit noktası konumuna gelmiştir.
Şehrin adı da büyük İskender’in Mekadonya’da ki doğduğu şehrin adını buraya verdi. Edessa ismini alan bu kutsal toprakların adı ile bütünleşmesi ve şehrin önemi dünyaya ilk defa bu şekilde duyuruldu.
Gurur duyduğumuz “Edessa” adı tarihe damgasını vurmaya devam etti.
İslamiyet’in kabulü ve Anadolu’ya Türkler’ in gelişi, kurtuluş savaşı hep Şanlıurfa’nın stratejik konumunun önemini artırmış ve ilk kurulduğu gibi Anadolu’ya açılan kale ve kilit noktası olmuştur.
Daha sonra ki yıllarda adı kutsallaşmaya da başladı.
Peygamberlerin dedesi sayılan Hz. İbrahim’in de burada yaşamış olması Edessa ’ya ayrı bir önem kattı.
Adı pek çok defa değişti ama en çok el-ruha Ruha ve en son Urfa olarak çok sevildi.
Kurtuluş savaşından önce yurdumuz işgal altındayken, Mondros mütarekesini bahane ederek önce İngilizler ve daha sonra Fransızlar şehre el koymaya çalıştı.
Urfa halkının insanüstü çabasıyla 11 Nisan 1920 yılında düşman Urfa topraklarından atıldı.
Kendi kurtuluşu kendi sağlayan Urfa halkına TBMM minnettarlığını göstermek ve tarihteki önemi tüm dünyaya anlatmak için 06 Aralık 1984 yılında özel bir yasa teklifiyle adı “ŞANLIURFA” olarak değiştirildi.
İşgalden kurtuluşunun 96. Yılı olan 11 Nisan 2016 yılında ise; Şanlıurfa’ya “İstiklal madalyası” gururla ve onurla takdim edildi.
Şanlıurfa tarihte bir kez daha işgal altında…
Bu işgal önceleri Ensar olarak misafir kabul etme adı altında evlere girdi.
Önce yuvaları hedef aldı.
Nedense çaresiz kalan Suriyeli kadınlar-kızlar sanki bu hayata mecburmuş gibi zorlandı.
Önceleri zorla olan bu evlilikler daha sonra keyfiyete dönüştü.
Şanlıurfalı kadınların yuvaları 2. hatta 3.-4. Eş olarak yıkımlara başladı.
Bununla da yetinilmedi.
İşyerleri açıldı, evler, dükkânlar hatta kutsal sayılan vatan toprağı da satılmaya ya da hibe edilmeye başlandı.
Bu işgale herkes göz yumdu.
En sonda gençler, daha 18 ‘ine yeni girmiş sevgili peygamberimiz Hz. Muhammed (S.A.V)’in yüzünden öpmeye kıyamadığı torunu canlar canı Hz. Hüseyni’nin şehadet şerbetini içmesi gibi, gencecik fidanlarımızın da hep aynı yaşta kalması ve toprakla buluşması da artık bardağın son en son damlaları oldu.
Neye kime göre bu savaş?
Kime neyi ispat ediyoruz?
Bizim gençlerimiz hep aynı yaşta toprakta kalırken; Suriyeli gizli işgalci gençler arabaya atlayan, müziğin son sesini açan, ellerinde sigara ve her türlü maddelerle genç kızlarımıza ve kendi genç kızlarına sözle, yol kesmeyle hatta el-kol hareketleriyle resmen taciz eden sözde zavallı Suriyeli gençler! Sözlerim; tabii ki de helal yoldan, alnın teriyle çocuklarına, eşlerine ekmek götüren beyefendi, hanımefendi Suriyeli kardeşlerimize değil.
Asla isyan değil haşa yüce ALLAH kaderde ne yazdıysa baş tacı.
Ama sizce de haksızlık değil mi benim gencim sırtında 100 kg’lık ağırlıklarla iç savaşı yaşayan ve bizi hiç ilgilendirmeyen bir ülkenin topraklarında savaşsın.
Suriyeli gençler de nasıl olsa savaş bitecek bizde gidip rahat edeceğiz diye mağdur edebiyatı ile yurdumuzda açıkça keyif yaşasın, düğün dernek etsin ki; benim gencim belki de o düğünü derneği sadece cennette görecek. Kendi soyundan belki de hiç bebeği olmayacak.
Anacığı, babacığı postallarını koklayarak ki “her gün gazetelerde veya canlı olarak TV ‘de çıkıyor” koklayarak, yattığı toprağı öperek ölecek. Buraya kadar size çok ama çok kısa anlattım sevgili Şanlıurfa’mızın vahim durumunu.
Önümüzde referandum gibi zorlu bir süreç var ve Şanlıurfa yine tarihteki stratejik konumunu koruyor.
Şimdi sorarım size bunca yaşanan haksızlıklara, olumsuz davranışlara karşın siz bu dost görünümlü kesik kuyruklu yılanları nasıl vatandaşlığa alırsınız? Ki; hepiniz bilirsiniz bu hikâyeyi; “bizde evlat acısı, onlarda kuyruk yarası var” .
Kurtuluş savaşında İngilizlerle aralarına hiç girilmedi.
İstediler ki biz kurtaralım; ama devlet büyüklerimiz o zamanlarda “feda edecek bir canımız dahi yoktur, hepsi kutsaldır “dedi.
Hal böyleyken nasıl olurda düşmandan dost edinip bizim tertemiz vatandaşlığımıza alınmasına göz yumarsınız.
Ve yine soruyorum;
Kurban kim haklı biz mi onlar mı?
Abdullah CENGİZ
Ben dünyanın en büyük şanlıurfa sevdalıyım. çok güzel açıklamışsın ciğerim urfamı