Bağnazlık, bir kişinin herhangi bir düşünceye körü körüne bağlı olmasıdır. Bağnazlık, bir kişinin sadece ve sadece kendi düşüncesine ve inancına yaşama hakkı vermesidir. Kendisi gibi düşünmeyen ve kendisinin inancında olmayan insanlara hayat hakkı tanımamasıdır. Bağnazlık, bir şeye körü körüne bağlanmaktır. İlmî verilerden yoksun ve cehaletle bir şey yönelmek ve ondan başka bir şeyi görmemektir. Mekkeli müşrikler, birer bağnazdılar. Çünkü onlar, kendileri gibi putlara tapmayan, “Rabbim Allah,” diyen sahabelere en çetin işkenceyi revâ görüyorlardı. Haricîler bağnaz insanlardı. Haricîler, Hakem hadisesinden sonra, Hazret-i Ali (r.a.) ve hakem hadisesine gönüllü veya gönülsüz onay veren bütün Müslümanları ve sahabeleri “kafir” olarak kabul eden bağnaz insanlardı. Bunlar, bir tarafta takvâ üzere yaşadıklarını, Kur’an-ı kerim ve hadis-i şerif ile amel ettiklerini zannediyorlardı. Diğer tarafta da Müslümanları küfür ile itham ediyorlardı. Kendileri gibi düşünmeyen insanlara yaşama hakkı tanımıyorlardı. Birgün yaş bir adam, doğumu yaklaşan hanımını merkebe bindiriyor. Yanında köyünden üç kadın ile beraber doğum için şehir merkezine gidiyorlar. Önlerine hariciler çıkıyor: -“Durun!” diye bağırıyorlar. Duruyorlar. Haricîler, bunlara yaklaşıyorlar: -“Kimsiniz?” O yaşlı zat; -“Ben Sahabe-i Kiram’dan Habbâbü’bnü Eret (r.a.) Hazretlerinin oğlu, Abdullâh’ım… Çocukluğumda ben de Peygamber Efendimiz (S.A.V) hazretlerin kavuştum… (Yani sahabedenim)” dedi. Yollarını kesen o haricîler, o Abdullah bin Habbab bin Eret hazretlerine, -“Bize bir hadis-i şerif söyle!” dediler. O, zat: -“Babamdan duydum, Peygamber Efendimiz (S.A.V) hazretleri, buyurdu: -“Yakın bir zamanda bir fitne olacak. O fitne döneminde kişinin bedeni öldüğü gibi kalbide ölecektir. Kişi, mü’min olarak akşamlayıp, kafir olarak sabahlayacak… Kafir olarak sabahlayıp mü’min olarak akşamlayacaktır! ” Hariciler, yine sordu: -Peki Ebû Bekir ve Ömer hakkında ne dersin?” Abdullah bin Habbab hazretleri, buyurdu: -“Hazret-i Ebû Bekir ve Hazret-i Ömer (r.a.), Peygamber Efendimiz (S.A.V) hazretlerinin halifeleriydiler . İhlas ve takvâ erleriydiler. -Peki Osman hakkında ne dersin? Halife olmadan önce ve halife olduktan sonra? -“Hazret-i Osman (r.a) halife olmadan önce de ve halife olduktan sonra da doğruluktan ayrılmayan ihlas ve takvâ eriydi…” -Peki Ali hakkında ne diyorsun? Hakem hadisesinden önce ve hakem hadisesinden sonra…” Abdullah bin Habbâb hazretleri, buyurdu: -İmam Ali (r.a.) Hazretleri, hakem hadisesinden önce ve hakem hadisesinden sonra hep dininde takvâ üzereydi. O, herkesten daha çok basiret sahibi ve İslam ümmetinin en alimidir!” dedi. Harivciler, o sahabeye: -“Sen doğru söylemedin, kendi nefsinin hevâ-ü hevesine göre konuştun! Hakem hadisesinde sonra Ali kafir oldu, sen kafir bir adama iyidir, dediğin için sen de kafirsin, dediler. Alıp o zatı hanımını ve yanındaki kadınları hurma ağacına bağladılar. Mevsim, hurma mevsimi olduğu için olgunlaşmış bir hurma ağacın dalından yere düştü. O eşkıyadan biri o hurmayı alıp ağzına attı. Arkadaşı kendisine, kızdı: -Ne yaptın sen? Sahibinden izinsiz haram bir hurmayı ağzına aldın, at onu ağzından?” diye bağırdı. Adam hurmayı ağzından attı. Arkadaşı kendisine: -“Acele git, hurma sahibini bul hakkını öde!” hurmayı ağzına alan adam: -Hurmayı yemedim, attım!” -“Olsun, ağzına alıp çiğnemedin mi? -“Çiğnedim” -“Tatlılığını hissetmedin mi? -“Hissettim! Tamam işte sen haram yedin! Git sahibini bul hakkını helal ettir; yoksa seni öldürürüm.” Adam gidip bahçe sahibini bulup bir hurmanın bedelini ödedi. Kendilerine doğru bir Hristiyan vatandaşın domuz sürüsü geldi. Domuzlardan biri onlara doğru geldi. Eşkıyadan biri, bir ok ile o domuzu öldürdü. Ona da kızdılar: -“Sen zimmî (Müslüman ülkenin gayr-i Müslim vatandaşına) zarar verdin? Acele git domuzların sahibini bul o öldürdüğün domuzun bedelini kendisine öde!” dediler. O adam gitti. Domuzun sahibine bedelini ödedi. Haricîlerin insanî bu davranışlarını gören, Abdullah bin Habbâb bin Eret hazretleri, -“Siz, bu gördüğüm hareketlerinizde eğer sadık iseniz, sizden bize asla zarar gelmez. Çünkü ben bir Müslümanım elhamdülillâh… Öldürülmek şöyle dursun, cezalandırılmayı hakkeden bir cürüm işlemiş değilim. Yanımdakiler de kadındırlar. Savaşlarda bile kadınlara zarar verilmez!” dedi. Fakat o bağnaz, Haricîler, Kendi fikirlerine uymayan doğruları söylediği için, Peygamber Efendimiz (S.A.V) hazretlerinin ashâbından Abdullah bin Habbab bin Eret hazretlerini doğurmak üzere olan hanımının ve diğer kadınların gözlerinin önünde koyun boğazlar gibi hunharca boğazladılar. Doğurmak üzere olan hanımının karnını yarıp şehid ettiler. Çocuğunu çıkarıp top gibi birbirlerine attılar. Ve o üç masum kadını öldürdüler. (İSLAMDA İLK FİTNE TAŞEİ s. 78, Ömer Faruk Hilmi) Evet bağnazlık böyle bir şeydir işte… Çok tehlikeli bir hastalıktır. Bir tarafta bir hurma için sahibinin rızasını ararlar. Bir domuz için gayr-i Müslim vatandaşa hakkını öderler. Diğer taraftan suçsuz bir Müslümanı sırf İmam Ali Radiyallâhü anhü Hazretlerini seviyor diye öldürürler. Ve hemde onunla beraber doğum yapmak üzere olan bir kadını ve ebeyi ve diğer iki Müslüman kadını hunharca öldürürler. Bunu beğen:Beğen Yükleniyor...