Sin ve Seydoş hazretlerinin 1280’li yıllarda bu bölgeye Bağdat’tan geldikleri sanılmaktadır. Bu zatlar, İslam dinini yaymak için mücadele etmişlerdir. Fakat daha sonra şehit edilmişlerdir. Bacıları Zinê Hatun’un kabri Seydoş’un yanında bulunmaktadır. Bir de, Dod adında kardeşleri bulunmaktadır. Dod’un mekanı ise Sin ve Seydoş’tan ayrı bir yerde Derik mıntıkasında yüksekçe bir tepenin üzerindede olup, başucunda iri bir ağaç bulunmaktadır. Bu ağacın tek kök üzerinde açılan iki kolu vardır. Bu kollardan biri palamut diğeri mazı dır. Malabube Aşireti, Sin’in soyundan gelmektedir. Bub’e bunların yeğenidir. Bir gün, Halife Harun Reşit tüm Şeyh ve Seyidleri imtihan etmek amacıyla sarayına çağırır. Sin ve Seydoş Harun Reşit’in davetine icabet etmek üzere yola çıkarken, o sırada koyunları otlatmakta olan yeğenleri Bubê’ye rastlarlar. Bubê; -“amca nereye gidiyorsunuz?” der. Sin ve Seydoş; Halife Harun Reşit’in kendilerini imtihana çağırdığını söylerler. Bubê: -“amca beni de götürün” diyor fakat onlar: -“hayır sen gelirsen kim bu koyunlara bakar?” diyerek Bubê’nin isteğini red ederler. Sin ve Seydoş, bayağı bir yol aldıktan sonra arkalarından Bubê’nin geldiğini fark ederler: -“sana gelme demedik mi?” -“koyunları ne yaptın, kime teslim ettin?” deseler de, artık bir hayli yol alınmıştır. Bub’e: -“amcalarım!.. Ben Koyunları iki tane kurt’a teslim ettim. Bir koyunu yemeleri için onlara verdim. Diğerlerine zarar gelmeyecektir” diyerek söze devam eder: -“amca, biz oraya vardığımızda Harun Reşit size ne sorarsa; -“bizim öksüz yeğenimiz burada, o cevap versin” deyiniz. Sin ve Seydoş Bubê’nin boş olmadığını biliyorlar. Zaten çocuk yaşında ona; “Bol ve Güçlü” manasına gelen “Bubê Gürr” denilmektedir. Onlarda Bubê’yi kırmayarak isteğini kabul ederler. Neticede Harun Reşit’in Sarayına varırlar. Tüm Şeyhler, Seyitler birer birer Halife Harun Reşidin huzurunda kerametlerini göstermektedirler. Keramet gösteremeyen cezalandırılmaktadır. Sıra Sin ve Seydoş’a gelir. Harun Reşit sorar: -“şu anda benim oturduğum tahtın altında ne vardır?” der. Sin ve Seydoş’ tan kerametlerini göstermelerini bekler. Sin ve Seydoş yolda yeğenlerine verdikleri sözü tutarak; -“bizim yerimize şu öksüz yeğenimiz söylesin” derler. Halife kabul ederek Bubê’ye döner; -“ buyurun sen söyle” der. Hz.Bubê; -senin tahtının altında su dolu bir leğen ve içerisinde iki adet balık vardır. Biri senin balığın biri benim balığım. Senin balığın dişi benimki ise erkektir. Kevser suyuna elimi batırıp çıkarırken, tırnağım balığımın gözüne battı bir gözü kör oldu” der. Halife Harun Reşid tahtının altından su dolu leğeni çıkardığında hayretler içinde kalır. Bubê’nin tüm söyledikleri doğruydu. Sin, Seydoş ve Bub imtihanları vermiş ve Halifeden icazet alarak geri dönmüşler. Bub, koyunlarının yanına vardığında, tembihlediği gibi kurtlar sadece bir koyunu yemiş diğerlerine hiç dokunmamışlardı. “Bubê Gürr”, Allah rızası için iki rekat namaz kıldıktan sonra kurtların insan olması için dua eder. Allahın izniyle o anda erkek kurt delikanlı bir genç ve dişi kurt güzel bir kız olur. Bunların nikahını kıyarak evlendirir. Bu kurtların soyundan gelenlere; “Şex Güri” (Şeyh Kurtlar) kabilesi denilmektedir. Bub’un bu kerametlerinden dolayı Sin ve Seydoş zürriyetine “Malabub’e” denilmektedir. Zira Bub’un evlatları olmamıştır. Daha doğrusu olup olmadıkları bilinmemektedir. Bub, sürekli ibadet ettiği mağarasına bir gün girmiş ve oradan çıktığını kimse görmemiştir. Bub’un mekanı da bulunmamaktadır. O gün bu gündür Bub’un nereye gittiği, ne olduğu hakkında aileden kimsenin bilgisi bulunmamaktadır… Bunu beğen:Beğen Yükleniyor...