Çocuğun biri yakaladığı bir serçe kuşuyla oynayıp du¬ruyordu. Oradan geçmekte olan Hazret-i Ömer çocuğa sordu:
— Küçük bey, bak zavallı kuşun kanatlarından tüyler dökülüyor, çırpına çırpına da tâkattan düşmüş görünü¬yor. Ne olur bırak hayvancağızı!
Çocuk yaramaz olduğu kadar da merhametsizdi.
— Hayır, ben bu kuşla oynuyorum. İsterse kanatlan
kopsun, karşılığını verdi.
Halife buna üzülmüştü. Bir teklif daha yaptı:
— Sana bir altın versem kuşcağızı bırakır mısın?
— Hayır bırakmam.
— Ya iki altın versem.
— Hayır, yine bırakmam.
— Peki üç altına ne dersin? Küçük yaramaz buna dayanamadı:
— Üç altına razıyım. Hazret-i Ömer:
— Al sana üç altın, deyip parayı uzattı ve serçe kuşu¬nu alıp havaya doğru fırlattı. Pırıl pırıl çırpındığı kanatla¬rıyla bir anda gözlerden kaybolan serçenin arkasından sevinçle bakan Halife:
— Hayvanlara merhamet etmemiz lâzım. Hayvana acı-mayana Allah da acımaz, diyerek yoluna devam etti.
Seneler sonra, vefat etmiş olan Hazret-i Ömer'i müba¬rek bir zat rüyasında gördü. Şöyle bir sual sordu:
— Yâ Ömer, Rabbin seni nasıl karşıladı, rahatın na¬sıl?
Şöyle cevap geldi:
— Rabbim beni çok iyi karşıladı. Rahatım çok iyi.
— Ne sebebten Allah seni iyi karşıladı? Hazret-i Ömer şu bilgiyi verdi:
— Ben bir serçe kuşunu yaramaz bir çocuğun elinden kurtarmıştım. Meğer kuşcağızın yuvada aç bekleyen yav¬rusu varmış. Yaramaz çocuk onu öldürseymiş, yavrusu aç kalacak, yuvada ağzını aça aça ölecekmiş. Ben üç al¬tın verip de serçeyi kurtarınca yavrusunu da ölümden kurtarmış olduğumdan Rabbim bundan memnun olmuş. Bu yüzden beni cehennem ateşinden kurtardı, iyi karşı¬ladı.
Hazret-i Ömer'in bu cevabı Peygamberimizin şu hadîsini hatırlatmaktadır:
— Siz yeryüzündeki canlılara acıyın ki, gökyüzün¬de melekler de size dua etsin, merhamet dilesinler. Allah'ın merhametini kazanasınız...