Toplumda Peygamber Efendimiz (sallallâhü aleyhi ve sellem) hazretlerinin soyundan geldiğini iddia eden birçok kişi var. Bunlar, değişik tarihlerde yazılmış “Şecere”leri ellerinde bulunduruyorlar. Bazı insanlar, bu şecereleri, tarihi bir vesika olarak evlerinde bulunduruyorlar. Birçoğu da bu şecereleri, bir ekmek teknesi haline getiriyorlar. Kendilerinin diğer insanlardan farklı olduklarını ve Peygamber Efendimiz (sallallâhü aleyhi ve sellem) hazretlerinin soyundan geldiğini söyleyip; halkın üzerinde manevî tahakküm kuruyorlar. Bize tercüme için getirilen şecerelere baktığımız, zaman şecerelerin çoğunun bir başkasından kopya olduğunu ve büyük bir tutarsızlık taşıdıklarını gördüm. İstanbulda misafir olduğum bir evde bir şecere gördüm, adam kendisini kırkıncı babadan Peygamber Efendimiz (sallallâhü aleyhi ve sellem) hazretlerine ulaştırıyordu. Adam büyük bir onur ve şerefle -“İşte bu benim şeyhlerimin şeceresi”, dedi. Şecereyi kendisinden istedim. Büyük bir saygı ile elime aldım. Şecerenin ortasına kendi resimlerini koymuşlar. Etrafında da, kendilerinin Peygamber Efendimiz (sallallâhü aleyhi ve sellem) hazretlerinin soyundan geldiklerini gösteren uzun bir isim listesi… Okudum… Gözlerime inanamadım. Bir daha okudum. Hayret ettim. Zira kendilerinin Peygamber Efendimiz (sallallâhü aleyhi ve sellem) hazretlerinin soyundan geldiğini idda ettikleri isim listesinde; …. Marûf-i Kerhî (k.s) hazretleri, Musa Kâzım (k.s.) hazretleri… ….. Bu listede kendisini getirip, Maruf-i Kerhî hazretlerine dayandırıyordu. Oradan da Peygamber Efendimiz (sallallâhü aleyhi ve sellem) hazretlerine bağlıyordu. Yani Maruf-i Kerhî hazretlerinin soyundan olduğunu yazıyordu. Listeyi bir tarafa bıraktım. Adama: -“Bu liste uydurma!” dedim. Adam, -“Nasıl?” dedi. Ona: -“Bu şecereyi kim yazmış ise, tamamen kafadan yazmış! Ve bu kişi, insanları öküz yerine koyarak bu listeyi yazmışlar!” dedim. Adam kızdı. “Bu bir hakaret mi?” dedi. -“Hayır! Bu bir gerçek… Senin şeyhlerin kendilerinin Peygamber Efendimiz (sallallâhü aleyhi ve sellem) hazretlerinin soyundan geldiğini iddia etmek ve ispat etmek için bu şecereyi uydurup size vermişler ve sizde teberrüken evinizin duvarına asıyorsunuz! Bu şecere, tamamen uydurmadır! Bu aşağıdaki isimler, kimler bilinmiyor. Şeyhleriniz, kendilerini getirip, Şeyh Ma’ruf Kerhî (k.s.) hazretlerine bağlamışlar… Ve Maruf-i Kerhî (k.s.) hazretlerinin de Peygamber Efendimiz (sallallâhü aleyhi ve sellem) hazretlerine bağlamışlar! Bu yeryüzünün en büyük yalanlarından biridir! Maruf-i Kerhî (k.s.) hazretlerinin anne ve babaları Hıristiyan idi. Hıristiyanlığı öğrenmesi için bir râhibe gönderildi. Hıristiyan râhip, çocuklara (Hâşâ) -“Allahü teâlâ hazretleri, üçtür: Baba, Oğul, Ruh’ül kudûs!” dedi. Ma’rûf-i Kerhî hazretleri, Rahibe karşı çıktı. “Allah birdir! Allâhü Teâlâ hazretleri birdir” diye bağırdı. Râhib onu her tarafı yara bere içerisinde bırakacak şekilde dövdü. Bu hal uzun zaman devâm etti. Yine bir gün Rahip, Maruf-i Kerhî hazretlerinin her tarafını parçalar şekilde dövdü. Maruf-i kerhi, hazretleri, Kiliseden kaçtı. Muhammed ibni Semmâk hazretlerinin meclisine geldi. Başında geçenleri ona anlattı. Muhammed ibni Semmâk hazretleri kendisini ehl-i beytten İmâm-ı Ali Rızâ’ya götürdü. Durumu ona anlattı ve onun elinde müslüman oldu. Ma’rûf-ı Kerhî dînin emirlerini gözetmekte, ibâdette, haram ve şüphelilerden kaçmada çok meşhûr idi. İmâm-ı Ali Rızâ hazretlerinin hizmetinde bulundu. Onun evinde, o’nun çocuklarıyla beraber yaşadı. Ehl-i beytten bilindi. İmâm-ı Ali Rızâ hazretleri, onun için buyurdu; “Ma’rûf, huy ve muhabbet bakımından ehl-i beyttendir. Fakat ırk ve neseb bakımından değil. Muhakkak o kerem ve izzet bakımından, Selmân-ı Fârisî’nin ceddimize ilhak edilip ehl-i beytten sayıldığı gibi, o da bize dâhil edilmiştir.” Ma’rûf-ı Kerhî hazretleri, Dâvûd-i Tâî hazretlerinden feyz aldı. Muhaddis olup, zamanının meşhûr hadîs âlimlerinden hadîs dinlerdi. Ma’rûf-ı Kerhî, uzun seneler sonra memleketine döndü. Büyük bir sabırla onu bekleyen annesi bağrına bastıktan sonra hangi din üzeresin diye sordu. Ma’rûf-i Kerhî (k.s.) hazretleri, “İslâm dîni üzereyim” deyince annesi; اَشْهَدُ اَنْ لاَ اِلهَ اِلاَّ اللهُ وَ اَشْهَدُ اَنَّ مُحَمَّداً عَبْدُهُ وَ رَسُولُهُ “Eşhedü enlâ ilâhe illallâh ve eşhedü enne Muhammeden abdühû ve resûlüh.” Ben şehâdet ederim ki, Allah’tan başka hiçbir ilâh yoktur. Ve şehâdet ederim ki Hazret-i Muhammed Allah’ın kulu ve Resûlüdür!” dedi. Ve îmân ile şereflendi. Bunun üzerine bütün âile müslüman oldu. Maruf-i Kerhî (k.s.) hazretleri, tasavvufta ilerledi. Ölümden sonra tasarruf ve kerâmeti görülen zatlardan oldu. Ama soy ve nesep bakımından Peygamber Efendimiz (sallallâhü aleyhi ve sellem) hazretlerinin soyundan değildir. Bundan dolayı bu şecere tamamen yalandır . Bazı şecereler, hiç ilgisi olmayan kişilere bağlanıyor. Kimi şecerelerde ise, düzenleyenler, hem Abdülkadir Geylânî (k.s.) hazretlerinin isimlerinin geçmesini ve hem de Hazret-i Hüseyin (r.a.)ın mübârek isimlerinin geçmesini istemiş olmalıdırlar ki, kendilerini Abdülkadir Geylânî (k.s.) hazretlerine ve oradan da getirip Hazret-i Hüseyin (r.a.)a bağlamışlar. Halbuki Abdülkadir Geylânî (k.s.) hazretleri, Hazret-i Hasan’ın soyundandır! Bu tür listelerin çoğu uydurmadır! Bunu beğen:Beğen Yükleniyor...