Kürtler ve Filistinliler, Ortadoğu halklarının en mazlum topluluklarıdır. Biri İsrail devletinin, diğeri ise Türkiye, Suriye, İran ve (Irak) devletlerinin baskısı altında inim inim inlemekteler. Filistinliler 1948, Kürtler ise 1850 yılından buyana esaret altındalar. Gazze yine bombalanıyor. İsrail devleti pervasızca dünya kamuoyuna nanik yaparcasına Filistin topraklarında yayılmacı politikasını başarıyla uyguluyor. Birçokları bu başarının arkasında Amerika olduğuna inanıyor, ancak İsrail devletine destek veren başta Mısır, Suudi Arabistan gibi İslam ülkelerinin (dolaylı yada direk) desteği olmasa İsrail bir gün ayakta duramaz. Ortadoğu’daki İslam ülkeleri kurdukları diktatoryal sistemleri sayesinde, İsrail gibi Siyonist bir devlet rahatlıkla varlığını sürdürebiliyor. Amerika ile İngiltere gibi emperyalist ülkeler, 22 adet İslam Arap devletini bir ipe bağlamış, kendi saltanat hükümdarlığına karşı İsrail devletine düşmanlık yapamayacak hale getirilmiştir. Bu tabloya baktığımızda aslında Kürtlerin durumu daha vahim. 4 parçaya bölünmüş, adı yoklar hanesine yazılmıştır. ortalama 40 milyon olduğu tahmin edilen bu Müslüman dilsiz! Topluluk, Müslüman! Türk, Arap ve Farsların (İran) Asimilasyon politikalarına karşı dillerini ve kültürlerini günümüze dek korumayı başarmışlardır. Ancak yeryüzünde kendi anavatanlarında kendilerini özgürce ifade edecek bir yönetimede kovuşmuş değiller. Kürtlerin en yasal, en masum demokratik talepleri hep kanla bastırılmıştır. 1946 yılında İran Kürdistan’ında kurulan “Mahabat Kürt Cumhuriyeti” Sovyet Rusya’nın İran’la anlaşması neticesinde Kürt cumhuriyeti ancak 1 yıl yaşaya bildi. Rojava diye bilinen Suriye kürdistanında yaşayan Kürtlerin kimlikleri bile yoktu. Binyıllardır yaşadıkları kendi topraklarında mülteci hale getirilmişlerdi. 2012 yılında Esat rejiminin başı iç karışıklıkla derde girince birliklerini Kürdistan’dan çekmesi, Suriye Kürtleri açısından yeni dönemin başlangıcı oldu. Bölgede onyıllardır faaliyet sürdüren Kürt örgütleri YPG (halk savunma birlikleri) çatısı altında birleşerek kendi öz savunmalarını ve özerk yönetim yapılarını oluşturdular. Rojava’da önce demokratik özerklik ilan edildi. Ardından 19 Temmuz 2013 yılında Rojava’da, Efrın, Cızıra ve Kobane olmak üzere 3 Kanton yönetimini ilan etti, yürütme meclisinden Anayasasını onaylattı. Benimsenen yönetim şekli Dünyadaki en demokratik ülkeler arasında örnek olan İsveç modeli esas alındı. Rojava’da yaşayan tüm halkların temsiliyeti sağlandı. Kürtler, Türkmenler, Araplar, Süryaniler ve Ermeniler kendi dillerini ve Dinlerini özgürce ifade edeceklerini Anayasal güvenceyle garantiye alınıyordu. Suriye Kürtleri açısından yaşanan bu olumlu gelişmeden Türk hükümeti rahatsızlık duydu. İçerde PKK ile barış-ateşkes görüşmeleri yaparken, Rojava’da gelişen özerk yönetimi boğmak için ise bilinen kirli devlet ilişkilerini hayata geçiriyordu. Suriye lideri Esat’ın diktatörlüğünü ve halkına yaptığı katliamlardan örnek vererek Suriye’ye uluslararası müdahalenin yapılması için büyük çabalar gösterdi. Kimler tarafından kullanıldığı tespit edilemeyen kimyasal silah kullanımını en çok AKP hükümeti tarafından NATO’ya ileterek, Suriye’ye acil müdahale istedi. AKP hükümetinin, Birleşmiş milletleri ve NATO’yu Suriye’ye müdahale ettirme çabaları sonuç vermeyince, B planlarını hayata geçirdi. bu plana göre, ÖSO (özgür Suriye ordusu) adı altında toplanan paramiliter güçlerle, Urfa’da ve Hatay’da yapılan toplantılarda sözde Esat diktatörlüğüne karşı bir halk ayaklanmasını organize eden bir imajla sahneye çıkan bu güçler,Esat’ın askerlerinden ziyade masum savunmasız Kürtlere saldırdılar. ÖSO, PYD güçleri tarafından geri püskürtülünce bu kez El Nusra adlı cihatçı gruplar, Kürtlerin üzerine sürüldü. Genelde intihar saldırıları yapan bu cihatçı gruplar, PYD savaşçıları karşısında tutunamayıp ağır kayıplar vererek geri çekildiler. ÖSO, El-Nusra derken bu kez Kürtlerin başına bela edilmeye çalışılan İŞİT’ i çıkardılar. Kendilerini Irak- Şam İslam devleti! Diye adlandırılan bu çeteci yapılaşma, girdikleri yerlerde vahşice katliam yaparak adından söz ettirmeyi başardı! Kendinden olmayanları vahşice katletmeleri, girdikleri yerleri yakıp yıkmaları ve mallarını talan etmeleri Moğol kültürünün bir versiyonuydu. Musul’u ele geçirmesinin verdiği öz güvenle buradan ele geçirdiği ağır silahları Kobani’ye taşıyor. 7 Temmuz’dan bu yana Kobani kantonunu düşürmek için en vahşi yöntemle saldırılarını sürdürüyorlar. Kobani ateş hattında, elektrik kesik, ilaç, gıda ve temiz içecek su sıkıntısı hat safhada. zor koşullarda Işit denen insanlık düşmanlarına karşı direniyorlar. 7 Haziran’dan buyana Gazze ve Kobani ateş hattında. Filistinliler ve Kürtler kendi topraklarında insanca yaşamak istiyorlar. kimseye saldırmıyor, kimsenin malına el koymuyorlar. İnsanlık sucu işleyen İsrail ve İŞİT teröristlerine destek verenler bir gün uluslar arası ceza mahkemelerinde yargılanacaklardır. cemal babaoğlu Bunu beğen:Beğen Yükleniyor...