KORONTİNA GÜNLÜĞÜNDEN
12 Mart 2020 tarihinde görülen ilk korona virüs vakasından sonra, her geçen gün vaka ve ölüm sayısı artmaya başladı.
Virüse henüz bir çare bulunmuş değil ama koruyucu önlem almaya yönelik çalışmalar ve dikkat edilmesi gereken 14 madde kuralı saat başı hatırlatılıyor.
Önlemler çerçevesinde 65 yaş üstüne sokağa çıkma yasağı, kafe, kuaför, lokanta, gibi yerlerin yanı sıra düğün, taziye ve salon toplantıları, toplu bir araya gelme etkinliğine toplum sağlığı açısından kısıtlama getirilmiştir.
Bu tedbirler çerçevesinde riskli gruplar arasında olan Cezaevlerinde bir takım tedbirler düşünülüyor.
Buna göre Cezaevinde yoğunluğu azaltmak için şartlı tahliye, son iki yılı kalanlara ev hapsi, yaşı 65 üstü olanlara ceza indirimi gibi seçenekler tasarlanıyor.
Cezaevinin yoğunluğundan kurtulmak ve virüs tedbirleri alınmak isteniyorsa bir kural kaide konur ve bu kurala kim uyarsa o yasadan faydalanır. Getirilecek olan ceza indirimi eşitlik ilkesi dikkate alınırsa kamu vicdanı rahatlar.
Basına yansıdığı kadarıyla, “Terör suçları” kapsam dışı denilerek, demokratik siyaset yapan, halkın oyları ile seçilmiş belediye başkanları, meclis üyeleri, gazeteciler, yazarlar ve tüm muhalifleri kapsam dışı bırakan uygulamayı hangi vicdan kabul eder?
Toplumun başına bela olan uyuşturucu ticareti yapanların salıverilmesini öngören yasa, düşüncesinden dolayı cezaevinde olanları da kapsam dışı bırakan yasayı hangi vicdan kabul eder?
Bugün itibarı ile Edirne’den Kars’a, korona virüs tehlikesi ile karşı karşıyayız.
Bu virüs, din, dil, mezhep ve düşünce ayrımı yapmadan tüm insanlığın yaşamını tehdit ediyor. Hepimiz, hep birlikte bilim kurulunun aldığı kararlara uyacağız.
Gün siyasi çekişme günü değil, tüm farklı kesimlerin, yani iktidarı ve muhalefeti ile birlikte, ortaklaşarak, diyalog geliştirerek bu virüs illetinden kurtulabiliriz.
Bu satırlar yazıldığında, Cumhurbaşkanı Sayın Erdoğan, “biz bize yeteriz Türkiye” spotu ile ulusal anlamda yardım kampanyası başlattığını duyurdu.
İlk bağışı kendisi yaparak bağış startını verdi.
Aynı gün ise, içişleri bakanının talimatıyla CHP’nin bağış kampanyası banka hesabını dondurdu! Niye? “devlet içinde devlet olmaz” diye. İtirazların yükselmesi üzerine Sayın Erdoğan, “Biz ne zaman birlik olacağız” diye soruyordu.
Evet, bu soru önemli, herkes kendine sorsun birlikte hareket etmeyeceğiz de ne zaman ortak hareket edeceğiz?
Bu soruya “karşılıklı güven vererek” anlayışını geliştirirsek sorunları aşarız diye düşünüyorum.
Şu da bir gerçek ki, bir CHP’li, AK Partili cumhurbaşkanlığının açtığı bağış hesabına para yatırmaz.
Bir AK Partili ise, CHP’nin açtığı bağış hesabına para yatırmaz.
Bir HDP’li ise, her ikisinin de açtığı bağış hesabına para yatırmaz. Niye?
Karşılıklı güven yok.
Korona virüsle mücadele çerçevesinde, Partili Cumhurbaşkanının emriyle, Bilim kurulu oluşturulmuş, bağış kampanyası başlatılmış. “Vefa yoksullara yardım Derneği” diye bir kuruluş cumhurbaşkanlığı adına ihtiyaç sahiplerine yardım ediliyor.
Yardım giden ailelere özellikle söylüyorlar “bu cumhurbaşkanımızın yardımıdır” diye.
Uygulama bu, yani kendi iktidar çevreleri ile birlikte bir karar alınmış ve bu karara da CHP ve HDP olmak üzere tüm muhaliflerin buna uymasını istiyor.
Bu istek bir yerde diyor ki, siz evinizde oturun.
Partinizi derneğinizi ve sendikalarınızı kapatın, benim talimatlarıma uyun.
Evet, anlayış bu, buna uymak ise, insanın fıtratına aykırıdır.
Burada uyum, birliktelik değil, kargaşa çıkar.
Şimdi gelelim Cumhurbaşkanı Sayın Erdoğan’ın, “Biz ne zaman birlik olacağız?” sorusuna.
Gerçekten, can alıcı ve hayati derecede önemli bir soru.
Yukarıda belirttiğim gibi, karşılıklı güven oluşursa, birlikte hareket etmemek için neden kalmaz.
Nasıl mı?
İşe Bilim kurulundan başlayalım, bu kurul da TTB’nin olmayışı bir eksiklik.
Şuan bilim kurulunda görev yapan hocalarımız gerçekten başarılı, eksiklik bunlarda değil, ulusal birlik adına hep birlikte el ele dememiz için ve bu iddiada samimiysek bu bilim kurulunda mutlaka TTB’nin olması lazım.
Tek elden yardım kampanyaları sürsün, toplanan bağışların, kime ne şekilde yardım gideceğini belirleyen mevcut komisyon dağıtılarak, yerine, AK Parti, CHP ve HDP ile birlikte STÖ’lerinden Türk-İş, Disk, Memur-Sen ve KESK temsilcilerinden oluşan birer kişi ile komisyonlarda görev alırlarsa toplumsal güven gelişir.
O zaman Sayın Erdoğan’ın sorusu karşılık bulur.
Ulusal birlik böyle oluşur.
Ulusal birliğin oluşmasında atılacak önemli iki adım, biri koşulsuz, şartsız siyasi genel af, diğeri ulusal düzeyde başlatılan bağış kampanyaları bu komisyonun bilgisi dahilinde, ihtiyaç sahiplerine hep birlikte ulaşmayı sağladığımız an aynı zamanda ulusal mutabakatın sağlanmasının da adımını atmış olacağız.
Normal zamanda ulusal mutabakatı sağlayamadık, belki bu virüs buna vesile olur.
Toplumsal barışın yolunu açar.
Zaten başka da yol yok.