Bir gencimizi daha toprağa verdik.
Sınır boylarında yine kaçakçılıkla mücadele çerçevesinde bir genç panzer altında kalarak yaşamını yitirdi.
Baba Fazıl Edip Baktur, oğlunun sınır boyunda ekmek parası için pamuk tarlasında çalıştığını akşam paydosunda eve gelirken kaçakçıları kovalayan jandarma timinin kullandığı akrep tipi panzerin altında kalarak yaşamını yitirdiğini anlatırken, Van’da katledilen 33 köylüyü anımsadım.
1943 yılında Van İli, Özalp ilçesinde kaçakçılık yaptıkları gerekçesi ile gözaltına alınan 33 köylü, Orgeneral Mustafa Muğlalı’nın emriyle kurşuna diziliyor.
Bu yürek paralayıcı olayın üzerinden 70 yıl geçmesine rağmen hala Muğlalı’nın zihniyeti iktidarda olduğu görülüyor.
2011 yılının sonunda Roboski’li köylülerden oluşan 35 kişilik kaçakçı grup Irak sınırında mazot yükleri ile köylerine giderken ki bölgedeki karakol komutanına bilgi verilmesine rağmen üst düzey Muğlalı zihniyetinin temsilcilerinin talimatıyla savaş uçakları ile bombalanma sureti ile 16’sı çocuk 35 köylü katlediliyordu.
17 Kasım 2013 tarihinde Rojava’dan Nusaybin sınırını geçen 3 Kürt genci yakalanıp infaz ediliyor. 19 Kasım 2013 tarihinde İHD Urfa şubesine başvuruda bulunan baba Fazıl Edip Bakdur, oğlunun Askeri panzerin altında kalarak yaşamını yitirdiğini söylüyordu.
12 Kasım’da Genel kurmayın yapmış olduğu açıklamada; Akçakale ilçesine bağlı Öncül beldesinin Çömlükçü köyünde 16 yaşındaki Hasan Bakdur’un Motosiklet ile kaçmaya çalışırken yere düşerek yaşamını yitirdiği” şeklindeki açıklamaları yalanlayan baba Bakdur; “oğlum kaçakçı değildi, motosikleti de yoktu” diyerek yargısız infazın faillerinin yakalanmasını, bu cinayetin aydınlatılmasını istiyordu.
Sınır boylarında yapılan katliamlar bazen terörist!
Gruplar, bezende kaçakçı gruplar olarak izah edilse de, işin aslı yoksulluğa ve esarete mahkûm edilen bir halkın trajedi öyküsü yatar.
Cumhuriyetin temeli atılırken “Türk olmayanın bu ülkede tek bir hakkı vardır; köle olma hakkı” (1930 Mahmut Esat bozkurt) diyen Adalet bakanın kendi görüşü değildi.
Bunun bir devlet politikası olduğuna dair binlerce örnekler sergilenmiş.
Sınır boyunda son olarak katledilen 16 yaşındaki Hasan Bakdur Arap asıllı olması bile hiçbir anlam ifade etmiyordu.
Sonuçta Türkün dışındaki tüm unsurlar düşmandı ve düşmanda yok edilmesi gerekiyordu, gibi çağdışı zihniyetin devam ettiği görülüyor.
Suriye, İran Ve Irak sınırlarına tel örgü, mayınlar düşenmiş yetmemiş şimdi de duvarlar örülüyor. Oysa Bulgaristan ve Yunanistan sınırlarında mayınlı alan yok.
Duvar çekme düşüncesi yok. Ve kaçakçıları panzerle kovalayıp, savaş uçakları ile bombalama yok. 90 yıldır böyle bir örnek yok.
Burada kaçakçılıkla mücadelede bilimsel yöntem uygulanıyor.
Teknik yöntemlerle kaçakçılıkla mücadele ediliyor.
Buna rağmen dev bütçelere emsal kaçakçılığın yapıldığını da bilmeyen yok. Dünya standardında sınır boylarındaki yerleşim yerleri o ülkenin en zenginidir.
Geçim kaynaklarını sınır ticareti ile yaptıklarından yaşam seviyeleri yüksektir.
Bizdeki durum tam tersi, hem verimli topraklar üzerinde olduklarından, hemde sınırın sıfır noktasındaki avantajlı durum, devletin sömürgeci ve ırkçı politikaları gereği bir plan-program çerçevesinde yoksullaştırmaları sağlanmıştır.
Dünyanın en verimli toprakları olarak bilinen Harran, Suruç ve Kızıltepe Ovaları, başka bir deyimle; Mezopotamya gibi bir ovaya sahip insan topluluklarının, yoksulluk içinde olmalarının nedeni sömürgeci politikalarla izah edilir. Her ne kadar Başbakan Erdoğan; “Türkçülük yok artık, Asimilasyon bitmiştir” dese de, bu kez kaçakçılık adı altında katledilen Kürt ve Arap vatandaşlar gerçeği Erdoğan’ın söylediğini teyit etmiyor.
Daha kaç insanımızı sınır boylarında toprağa vereceğiz?
Bir teneke mazot, çay -sigaraları bahane edip savaş uçaklarını, panzerlerini halkın üzerine sürme utancından ne zaman kurtulacağız?
Ne zaman Hukuk denen kavramı içselleştirip onurlu ülkeler arasında yer alacağız?
Cemal Babaoğlu