Bu başlığın mucidi Başbakan Erdoğan’dır.
Taksim Gezi parkı projesi gereği yapılmak istenen Topçu kışlasına ve AVM’ ye tepki olarak başlatılan eylem ve tepkilere başbakanın “çapulcu” diye nitelendirmesi, bizleri bir kez daha hem yaraladı, hemde konunun üzerine inatla durmamızı sağladı desek abartı olmaz.
Çapulcu’nun kelime anlamı vurguncu ve talancı şeklinde ifade edilir.
Başka bir tanımla kendisine ait olmayan taşınır, taşınmaz mallara bir şekilde el koymak anlamına gelir.
Bu tanıma göre kamu mallarını kamu yararına değilde, şahısların kişisel çıkarlarına peşkeş çekenlere çapulcu denir.
Kamu alanların talan edilmesine, yeşil alanların betona çevrilmesine tepki gösterip, eylem yapan duyarlı vatandaşlara ise; dünya litaratöründe “yurttaşlık bilincinin gereği” tanımına girer.
Şimdi Urfaya, (başbakanın tabiri ile) neden çapulcu gerek izah etmeye çalışalım; özellikle karaköpru’de dere yataklarının nasıl yapılaşmaya açıldığını bilmeyen yok.
Üstün hunerleri ile 50 mt. Olan çekme mesafelerinin nasıl 5 mt. ye düşürüldüğü hala soru işaretidir.
Öğrendiğim kadarıyla dere yatağındaki yapılaşmayı 1997 yılında yapılan imar planının gereği deniliyor.
Öyle bile olsa mevcut belediye başkanının sorumluluğu altında temeller atılmış. Yürürlükteki hukuksuz yasalardan korunsa da vicdani olarak sorumludur.
“Esentepe Parkı” olarak bilinen imarlı alanın nasıl “Eğitim ve Turizm” alanı olarak değiştirildiğinin tüm detaylarını yazar dostum Mustafa Güneş tarafından yazıldığı için isteyen yazarın köşesinde detaylarını okuyabilir.
Atatürk bulvarında bulunan Halk Eğitim Merkezinin, 2007 yılında 10 katlı iş merkezine dönüştürülmesi talebi, Vali Yusuf Yavaşçan döneminde takip edilmişti.
Bu talep şehrin ana merkezinde 10 katlı iş merkezi yoğunluğu artırır trafiği felç eder gerekçesi ile yani doğru bir tespit ile ret edilir.
Ama tüm yeteneğini “RANT” formatına eviren siyasi ve bürokratik yapı bu işin peşini bırakmaz, tekrar belediyeye müracaat eder ve 10 katlı iş merkezi talebini belediyeye kabul ettirir.
Böylece bir evvelki karar olan “yoğunluğu artırır ve trafiği felç eder kararını yine aynı ekibe yedirirler maalesef.
Bu yanlış karar, idari mahkemede iptal edildi.
Ancak tehlike geçmedi.
Vurguncu ve talancı organizasyon her an yeni sahte dosyalarla sahneye çıkabilirler.
Gelelim 11 Nisan Stad alanına.
Ortada kesinleşmiş bir proje yokken, alel acele yıkılmasının sebebi hikmeti büyükşehir yasasının çıkması değil mi?
2005 yılından bu yana Stadın yeri tartışılıyor.
O dönemde Urfa Spor başkanı ile birkaç AKP’li vekiller, Stadın yerinin Urfa Spor yararına çok katlı AVM yapımı için lobi faaliyetlerinde bulunuyordu.
Bu faaliyet esnaf oda başkanlarının da tepkisi üzerine konuyu belediye meclisine taşıdık. O dönem bende belediye meclisi üyesi olarak önerdiğimiz, Stadın yerinin 2 katlı kapalı otopark, üstü yeşil alan şeklindeydi.
Bu öneriye başkan Fakıbaba dahil 37 meclis üyesi hemfikir olmuştu.
Sonraki aşamalarda da Fakıbaba Stadın yerinin altı otopark üstü yeşil alan şeklinde olacağını mecliste dile getirmişti.
Bu meclis konuşmaları kayıtlarda mevcuttur.
Öyle anlaşılıyor ki, 2005 yılından beri Stadın yeri ile ilgili sürdürülen lobi faaliyetlerini, bugün bizzat Bakan Faruk Çelik tarafından takip edildiğini, valilik üzerinden kamu mallarını sermayeye peşkeş çeken projeler üretildiğini düşünüyorum.
Büyükşehir yasasının kabulünden sonra İl özel idareye ait taşınmazların alel acele satışa sunmaları, projeler üzerinde değişiklik yapmaları ve paha biçilmez arsaları başka kurumlara oldubitti şeklinde aktarmaları bu görüşü onaylıyor.
Büyükşehir yasası gereği, 30 Mart 2013 yerel seçimden sonra İl özel idare mal varlığıyla birlikte büyük şehir belediyesine devrediliyor.
Bu yasa değişikliğinden sonra valilikte olağan üstü hareketlilik gözleniyor.
Taşınmazlar el değişiyor, çarpık projeler dayatılıyor.
Nedir bu hırs anlamak mümkün değil.
Taşınmazlar Urfa belediyesine değil de, sanki İsrail devletine devredilecekte, devletin malını kurtarmaya çalışıyorlar!
24 Ekim 2013 tarihinde Urfa valiliği öncülüğünde 11 Nisan Stadı ile ilgili bir toplantı gerçekleşti.
Toplantıda STÖ’ lerinin AVM’ ye yönelik eleştiriler, sayın valiyi tedirgin ediyordu.
Oysa salona öyle hazırlıklı gelmişlerdi ki, özenle seçtikleri davetlilerden sıfır eleştiriler almak ve bol bol övgüler alınmasını beklerken projeleri çok ağır eleştirilere uğraması rantçı zihniyeti geri adım attırırmı?
İleride göreceğiz.
Urfa üzerinde, son 30 yıldır muhalifler üzerinde aşırı baskı ve kara propaganda’dan kaynaklı korkunç bir suskunluk hakim.
Bu suskunluk, rantçı ve talancı anlayışa cesaret veriyor.
Onun içindir ki, ret edilen çarpık projelerini ısıtıp ısıtıp tekrar gündeme getiriyorlar.
Bu kadim şehirde soluk alan tüm bireylerin, kentin meydanına, yeşiline ve kamu malına sahip çıkması kadar doğal bir şey olamaz.
Yeşil alanların sermayeye peşkeş çekilmesine karşı çıkmakla çapulcu olunuyorsa (başbakanın deyimi ile) öyleyse Urfa’ya çapulcu gerek.
Bu anlamda çapulcu olmanın görev ve sorumluluğu “Kent Konseyi”ne düşüyor.
Cemal Babaoğlu